Ali Babacan, “Demokrasi tarihimiz ağır bir saldırı altında” diyerek iktidarı hukuk, adalet ve basın özgürlüğü konularında eleştirdi. “Hukuk olmadan, ekonomi olmaz” vurgusuyla adaletsizliğin ekonomik krize neden olduğunu belirten Babacan, “Hazine Bakanı’nın tweet atmak için VPN kullandığı bir ülkeye kim güvenir de borç verir?” diyerek güven sorununa dikkat çekti.
DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, TBMM Grup Toplantısı’nda yaptığı konuşmada, Türkiye’de demokrasinin ciddi bir saldırı altında olduğunu söyledi. “150 yıllık demokrasi tarihimiz; 100 yıllık cumhuriyetimiz büyük bir saldırı altında” diyen Babacan, iktidarın kendi bekasını ülkenin bekasının önüne koyduğunu savundu.
Basın özgürlüğü vurgusu yapan Babacan, “Muhabirin görevi nedir? Haberi yakalamak ve yayınlamak. Bir değil, iki değil, tam 7 kişi. Bu nedir Allah aşkına?” ifadeleriyle gazetecilerin tutuklanmasına tepki gösterdi.
Ekonomik krizin adalet eksikliğinden kaynaklandığını belirterek, “Hukuk olmadan, ekonomi olmaz. Ne kadar hukuk, o kadar ekonomi” dedi. Hazine Bakanı'nın tweet atmak için VPN kullanmak zorunda kaldığını hatırlatan Babacan, “Böyle bir ülkeye kim güvenir de borç verir?” diye sordu.
İktidara ve muhalefete çağrıda bulunan Babacan, etik kurallar bildirgesinin yasalaştırılmasını ve tüm belediyelere imzalatılmasını önerdi: “Sayın Erdoğan, var mısınız yok musunuz? Hodri meydan.”
Babacan'ın konuşmasında öne çıkan başlıklar şöyle:
150 yıllık demokrasi tarihimiz, 100 yıllık cumhuriyetimiz büyük bir saldırı altında. Milli iradenin tecellisi bu kez siyasetin kendisi tarafından tehdit ediliyor. Bu iktidar milletin bedeller ödeyerek kazandığı demokrasiyi yerle bir etmeye çalışıyor. Usul, etik, kanun ne varsa ayaklar altına aldılar. Genç arkadaşlarımız bilmeyebilir, Türkiye'de demokrasinin üzerinde Demokles'in kılıcı gibi sürekli sallanan askeri darbe tehdidi vardı. Yapılan darbeler demokrasiyi kesintiye uğratırdı. Darbeler sadece askeri darbelerden de ibaret değildi. Biz asılız, bu ülkede bizim irademiz dışında hiçbir şey olamaz diyenler vardı.
Tüm bunlara son vermek için mücadele ettik, milletin iradesinin üzerinde hiçbir güç yoktur dedik. Üniformalı ya da üniformasız hiç kimse seçilmişlere parmak sallayamaz dedik, darbe girişimlerine karşı dik durduk. Fakat şu anda iktidarda olanlar yollarından döndü. Yola çıktıklarını yolda bulduklarıyla değiştiler. Kendilerine emanet eden makamları kendilerine kıble bildiler. Dinimizin adaleti titizlikle ayakta tutan kimselerden olun emrine rağmen adaleti ayaklar altına aldılar. Hakka hukuka sırtlarını döndüler, nihayetinde bir ramazan günü milyonlarca insanın seçme hakkına girdiler.
7 muhabir arkadaşımız tutuklandı. Bir değil iki değil tam 7 tane gazeteciden bahsediyoruz. Nasıl oldu da birbirinden tamamen ayrı kuruluşta çalışan muhabirler eş zamanlı olarak aynı suçu işlediler. Ne oldu da önce adli kontrolle serbestsiniz dediler sonra apar topar tutukladılar. Basın üzerindeki bu baskı hızla artıyor, aslında vatandaşlarımızın haber alma özgürlüğü hızla ellerinden alınıyor. Basın özgürlüğünün kısıtlandığı bir ülkede ne hukuktan bahsedilebilir ne de demokrasiden.
Buradan iktidara sesleniyorum; bu millet 15 Temmuz gecesi işinize geldiğinde demokrasiyi askıya alın diye darbelere karşı durmadı. Türkiye, demokrasiyi bedeller ödeyerek kazanmış bu uğurda rahmetli Adnan Menderesi kaybetmiş bir ülkedir. Türkiye, milli iradenin üstünde hiçbir gücünün olmayacağını bilen bir ülkedir.
Sanmayın ki itirazım sadece ana muhalefet partisine ve İBB'ye düzenlenen operasyonlarla ilgili. Benim itirazım milli iradeye parmak sallamanın bu ülkede daimi bir alışkanlık haline gelmesine, üste çıkanın alttakini ezmesine. Zamanında yüce meclisten araçlara bindirilerek gözaltına alınanlar için itirazım var, partisi defalarca kapatılan merhum Necmettin Erbakan hocamız için itirazım var. Kendisi çoktan unuttu ama bir şiir okuduğu için hapse atılan siyaset yapması yasaklanan o eski Recep Tayyip Erdoğan için de itirazım var.
'HAZİNE BAKANI’NIN VPN KULLANMAK ZORUNDA KALDIĞI BİR ÜLKEYE KİM GÜVENİR?'
Tüm yaşanan bu adaletsizliğin, hukuksuzluğun bedelini kimileri özgürlüklerini kaybederek ödüyor, kimileri ellerinden alınan yönetimlerle, kimileri ellerinden alınan seçme hakkıyla ödüyor. Kati olan bir şey var ki bu yaşananların bedelini ekonomik olarak tüm Türkiye ödüyor. Biz yorulduk onlar kulak tıkamaktan yorulmadılar; hukuk olmadan ekonomi olmaz, adalet olmadan ekonomi olmaz. Şöyle bir düşünün cebinizde 3-5 bin lira para var gidip de hakkında türlü dedikodular çıkmış, milletin uzak dur dediği kişiye paranızı verir onunla ortak işe girişmezsiniz değil mi. Bu iktidar iş başında olduğu sürece bu ülkeye kim, neden, niçin para getirsin ya. Hazine Bakanı’nın tweet atmak için VPN kullanmak zorunda kaldığı bir ülkeye kimse güvenir de borç verir mi? Ana muhalefet partisinin Cumhurbaşkanı adayı yapmak istediği bir Belediye Başkanı’nın tutuklandığı; muhabirlerin, gazetecilerin göz altına alındığı, ev hapsinde tutulduğu bir ülkeye yatırımcı gelir mi? Gelmez arkadaşlar. Yatırım için para gelmiş değil Türkiye'de son 2 günde gelen paranın tamamı yüksek faiz için gelmişti. Bu ülkeye faydası olan bir para değildi zaten o.
İşte önümüz bayram. Bir zamanlar, bayram sabahları güzel sofraların kurulduğu, çocukların, gençlerin yeni kıyafetlerini giydiği, büyüklerin küçüklere harçlık verdiği sabahlardı. Şimdilerde ise verilen emekli ikramiyesi şeker dağıtmaya, torunlara harçlık vermeye bile yetmiyor. Nerede o eski bayram sabahları diyoruz. Geçmişin refah seviyesini özlüyoruz. Ülkeyi getirdikleri durum bu.
'SAYIN ERDOĞAN NEREDEN NEREYE'
Şu yaptıklarına bakın Allah aşkına. Düşüne, düşüne, düşüne 3 bin lirayı 4 bin liraya çıkartmaya zar zor karar verdiler. Şimdi de bunu ödemek için gerekli yasal düzenlemeyi becerip Meclisten geçiremedikleri için önce 3 bin lirasını ödüyorlar, arkadan ‘Bin lira daha sonra ödeyeceğiz’ diyorlar. Sayın Erdoğan nereden nereye… Nereden nereye… Ne oldu Allah aşkına? 2017’de ‘Bu fakire yetkiyi verin, faiz de düşecek enflasyon da göreceksiniz’ diyen o değil miydi? Ya şimdi bütün yetki elinde Mecliste çoğunluk sende emeklilerin bayram ikramiyesini 3 bin liradan, 4 bin liraya artırmayı beceremiyorsun. Onu bile taksit taksit ödemek zorunda kalıyorsun ya…
ERDOĞAN’A ÖNERİ : VAR MISIN YOK MUSUN
Demokrasi ”seçimsiz” olmaz. Ama, “hukukun” olmadığı yerde de demokrasi olmaz. Hep unutulur; demokrasi, “şeffaflık”olmadan da olmaz. Açık söylüyorum: Türkiye’nin neresinde olursa olsun, yolsuzluklara karşı mücadele etmek iktidardakilerin en temel görevidir.
Bir yerde bir yetimin hakkı yendiyse, bir yerde ihaleye fesat karıştırıldıysa, bir yerde bir arazi haksız şekilde ranta açılıp birileri zengin edildiyse, bununla mücadele etmek de iktidardakilerin en temel görevidir. O yüzden benim Sayın Erdoğan’a bir önerim var: Eğer siyasetteki kirlenmeye karşı mücadeleniz samimiyse, bu mücadeleyi belli belediyelerle sınırlı tutmayın.
Gelin, belli belediyelere gerçekleştirdiğiniz operasyonların tarafsızca, objektif gerekçelerle yapıldığına bu milleti ikna edin. Gelin, bu operasyonların siyasi bir sebep taşımadığına tek bir imzanızla insanları inandırın. İktidar muhalefet demeden, tüm belediyeleri kapsayan bir “etik kurallar bildirgesi” imzalayın.
Peki, bu etik kurallar bildirgesinde biz ne diyoruz? Dürüst olamayan, işini şeffafça yapmayan bizden değildir diyoruz. Akrabaya, eşe, dosta kayırmacılık yapan bizden değildir diyoruz. Görev, ünvan ve yetkilerini kullanarak, etik dışı aracılıkta bulunan belediye başkanları bizden değildir diyoruz. Başkanlık makamını kötüye kullanarak kendisine veya başkalarına özel ayrıcalık, çıkar, kazanç sağlayan bizden değildir diyoruz.
Karar'ın haberine göre, Sayın Erdoğan; var mısınız, yok musunuz? Bakın, siz otoriterliğin ustasıysanız, biz de temiz siyasetin, ahlaklı siyasetin ustasıyız. Gelin, etik kurallar bildirgesini bir yasa haline getirin. Gelin, iktidar muhalefet ayrımı yapmaksızın tüm belediyelere imzalatın. Öyle, bazı belediyelerdeki hukuksuzluklara karşı çıkıp, bazılarındaki hukuksuzluklara göz yummak olmaz. Bir belediyeye haram olanı, diğer belediyeye helal kılmak olmaz.
Söz, yolsuzlukla kim mücadele ediyorsa, kim yetimin hakkını en çok savunuyorsa onu ayakta ilk alkışlayan biz olacağız. Yolsuzluk yapanlarınsa tam karşısında duracağız.
MUHALEFETE ÇAĞRI : İDDİALARI GÖRMEZDEN GELME
İktidara çağrımız var, ama; Yaşananlarla ilgili dört bir yandan iddialar ortaya atılırken, muhalefetin üzerine düşen görevi yerine getirip getirmediği konusunda da soru işaretlerimiz var. Biz, tüm itirazlarımızı; haksızlığın, yolsuzluğun yanında olmadığımızın şerhini düşerek yapıyoruz.
Ana muhalefet partisi de bu süreçte üzerine düşenleri eksiksiz bir şekilde yerine getirmelidir. Bu millet, er ya da geç, “Kardeşim bunlar kuru iftiradır” demeyi de bilir, “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz” demeyi de bilir. Bu sebeple muhalefete de sesleniyor; şerhlerimizi burada bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Bir, İktidar tarafından ortaya atılan iddiaları görmezden gelmek, vatandaşlarımızın şüphelerini artırır.
İki: Ortada yolsuzluk iddiaları varsa, bu iddiaların her biri tüm soru işaretleri ortadan kalkana kadar, tekrar ve tekrar izah edilmelidir. Üç: Eğer bir kayırmacılık varsa, iktidarın anti-demokratik uygulamaları bu kayırmacılığı aklamak için sebep olamaz.
Bu sebeple, ortadaki her iddiaya titizlikle cevap verilmeli, tüm soru işaretleri açıklığa kavuşturulmalıdır. Makamının üzerine gölge düşmüş herkesten detaylı izahat istenmelidir. Suça bulaşmış, eli harama dokunmuş tek bir kişi dahi korunup kollanmamalıdır.
DIŞ DÜNYAYA MESAJ : SİZDEN ALACAK İNSANLIK, DEMOKRASİ DERSİMİZ YOK
Sözlerimin sonuna gelirken, bir mesaj da yurt dışına, bazı ülkelere göndermek istiyorum. Yapılan iki yüzlülüğü teşhir etmek istiyorum. Türkiye’ye demokrasi dersi verenlere, anında meydanlardan canlı yayınlara geçenlere, buradan seslenmek istiyorum. Sokaklarında Gazze demenin yasak olduğu ülkelerden alınacak tek bir demokrasi dersimiz yoktur. Kefiye takmanın gözaltı sebebi olduğu ülkelerden alınacak tek bir adalet dersimiz yoktur. Gazze’de öldürülenleri görmezden gelenlerden alınacak tek bir insanlık dersimiz yoktur.