Camiler ve Din Görevlileri Hayatınızın Neresinde

Bildiğimiz gibi her yıl Ekim ayının ilk haftası “Camiler ve Din Görevlileri Haftası” olarak
kutlanmaktadır. Hafta münasebetiyle cami ve din görevlileri hakkında oluşturulan yanlış
algılar düzeltilmeye çalışılmakta ve bu iki kavramın önemi ile ilgili bir bilinç oluşturmak
amaçlanmaktadır.

Geçmişten günümüze din hizmetlerinin en yoğun icra edile edildiği mekânlar hiç şüphesiz
camilerdir. Camiler dini, ilmi ve sosyal hayatın merkezi olmuş mukaddes mekânlardır.
Camiler, tevhit inancının simgeleridir. Hem Allah’a ibadet edilen hem de başta Kur’an-ı
Kerim ve ilmihal bilgileri olmak üzere ilim ve hikmet öğrenilen şerefli mekânlardır.
Minareleri tevhidin sembolü, ezanları şahadetin temeli, mihrap, kürsü ve minberleri hak ve
hakikatin gür sesi, safları huzur, güven ve mutluluğun teminatıdır.
İslam medeniyetinin cami merkezli olduğunu hepimiz biliriz. Bu medeniyette cami, bir kültür
kompleksinin merkezi durumundadır. Bir köyün, mahallenin veya şehrin odak noktasını
oluşturur.

Geçmişte sosyal hayatın tam ortasında yer alan camilerin günümüzde sadece namaz kılmak
için kullanılıyor olması elbette kabul edilemez. Bu yanlış anlayış öylesine yaygınlaştı ki,
namaz dışında yapılması gayet normal faaliyetler bile zaman zaman eleştiri ve tepkilere yol
açar hale geldi.

Toplumumuzun değişik katmanlarından 30-40 kişiye, hayatınızda cami ve din görevlileri
hayatınızın neresindedir? Diye sorsak alacağımız cevaplar muhtemelen, tam ortasında,
içerisinde, kıyısında-köşesinde, hayatımda cami ve hocalarla işim olmaz şeklinde olacaktır.
Bu cevaplar elbette cami ve din görevlilerine bakış açımızı yansıtmaktadır. Tam ortasında
diyenlerin bile çoğu camiyi namazların eda edilip çıkıldığı, içerisinde dünya kelamının
konuşulmaması gereken kutsal mekânlar olarak algılıyor. Haftanın amaçlarından birisi bu
algıyı değiştirmektir.

Camiler millî ve dinî kimliğimizin oluşup gelişiminde, nesilden nesle aktarılarak
korunmasında çok önemli bir yere sahiptir. Camilerin bu önemli fonksiyonu göz ardı
edilmemelidir. Zenginiyle fakiriyle toplumumuzun farklı kesimlerinden küçük büyük herkesin
aynı safta omuz omuza bir araya gelmesi milli birlik ve dirlik açısından da çok önemlidir.
Camiler vatanın tapularıdır. Rus-Ermeni iş birliği ile Erzurum’da yapılacak katliam ve baskın
durumunu öğrenen bir müezzinin vakitsiz okuduğu ezan ile katliam önlenmiştir. Sütçü İmam,

Mehmet Akif, Ahmet Hulusi Efendi gibi büyüklerimiz milli mücadele ruhunu camilerden
tutuşturmuşlardır.

– Kahramanmaraş’taki Fransız İşgaline karşı ayaklanmanın camiden başladığını,

– Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Hacı Bayram Camii’nde kılınan namazdan sonra dualarla
açıldığını,

– Kurtuluş Savaşı’nda halkın camilerde yapılan vaaz ve okunan hutbelerle uyandırıldığını
-15 Temmuz’da okunan salalarla milli birlik ve dirliğin zirveye taşınarak milletçe alçak darbe
girişimine karşı duruşun sağlandığını bilmeyenimiz yoktur.

Kur’an-ı Kerimde camilerin imarından bahsedilen ayet-i kerimede “Allah'ın mescitlerini
Allah’a ve ahiret gününe iman eden, namaz kılan, zekât veren ve sadece Allah’tan korkanlar
imar eder...” (Tevbe,18) ayetindeki imar kavramını sadece cami inşaatı yapmakla
sınırlandırmayarak camilere hayat vermeye, onları yeniden hayatın merkezi haline getirmeye
teşvik vurgusuyla anlamak daha isabetli bir yaklaşım olsa gerekir.

Din görevlilerimize gelince;

Öteden beri mihrapları imamsız, minberleri hatipsiz, minareleri ezansız bırakmayan din
görevlilerimiz, sadece ezan okumak ve namaz kıldırmakla yetinmeyip toplumda din ve sosyal
hizmet gönüllüleri olarak çalışan, çevresindeki insanların derdiyle dertlenip ilgilenen vefakâr,
cefakâr kimselerdir. Kadın-erkek, çocuk, genç, yaşlı, fakir-zengin ayrımı gözetmeksizin
toplumun bütün kesimlerine din hizmeti sunma gayret ve heyecanı taşıyan, vatandaşlarımıza
muhabbet, kardeşlik, birlik ve dirlik ruhu aşılayan örnek şahsiyetlerdir. Din görevlilerimiz
insanları yargılamadan, hor görmeden, ötekileştirmeden sevgi, saygı, hak-hukuk, hoşgörü ve
empati esaslarına dayanan bir din hizmeti anlayışıyla hareket etmektedir.
Bu yüzdendir ki ecdadımız bu kişilere “hademe-i hayrat” yani “din hizmetçileri” diyerek
onları onurlandırmıştır. Kendilerini din hizmetlerine adayan bu insanlar her daim ve her yerde
çevresindeki insanlara yüce dinimizin tebliğ edilmesinde ve kitabının öğretilmesinde hizmet
erleri olmuşlardır.

Onların bizlere olumlu yaklaşımlarına bizler de olumu karşılıklar verelim. Onlardan
kaçmayalım. Yanı başımızda bulunmaları ile iftihar edelim. Sadece işimiz düştüğü zaman
değil (doğum, evlilik, ölüm gibi) her zaman onları bağrımıza basalım, gönüllerimizde ayrı bir
yer verelim. Eğer camimizin, Kur’an kursumuzun din görevlisi gönlümüze giremediyse
kabahati hemen ona yükleyip kendimizi aklamayalım. Unutmayalım ki, biz onlara bir adım
yaklaşırsak onlar bize koşarak geleceklerdir.

Yüce Allah’a sonsuz hamd olsun ki, cennet vatanımızda tarihin hiçbir döneminde din
hizmetleri ve din eğitimi desteksiz ve sahipsiz kalmamıştır. Bundan sonrada kalmayacaktır.
Bu vesileyle ezan ile başlayıp sala ile son bulan hayatımıza rehberlik eden hocalarımızdan,
camilerimizin en değerli varlığı olan cemaatimizden ahirete irtihal edenlere rahmet, hayatta
olanlara sağlıklı ve huzurlu bir ömür diliyorum. Yüce Rabbim, yurdumuzu camisiz,
camilerimizi cemaatsiz, minarelerimizi ezansız bırakmasın.

Fahri SAĞLIK

Emekli Müftü