İstanbul Milletvekili ve DEVA Partisi Hukuk ve Adalet Politikaları Başkanı Sn. Mustafa Yeneroğlu 22 Eylül akşamı TV5 televizyonu Ankara Bürosu programında Bünyamin Güler ve Muhammed Vefa’nın konuğu oldu. Bizzat içinde yaşadığımız bir delilik halini rakama döken bir bilgi verdi. Son üç yılda 1.376.000 (birmilyonüçyüzyetmişaltıbin) kişinin terör örgütü üyeliği suç isnadından (TCK 314) soruşturma ya da kovuşturma geçirdiğini söyledi.
Okuması bir akla zarar zorlukta olan bu rakama idari soruşturmalar sonucu mağdur edilenler ya da KHK veya OHAL sonrası bakan onayıyla kamu görevinden çıkarılmış ancak hiçbir adli işlemi olmayanlar dahil değil. Yani düz hesap bir buçuk milyon (1.500.000) kişinin terör suçları isnadına maruz kaldığını söyleyebiliriz. Yeneroğlu ayrıca çekirdek aileyi dikkate alırsak 6 milyon insanımızın terör suçlarıyla isnat edildiğini söyledi.
Yeneroğlu ayrıca bu kişilerin %95’inin masum olduğuna inandığını çünkü hukuk normal işleseydi terör örgütü üyeliği suçlamasıyla karşılaşmalarının imkânsız olduğunu ifade etti ve devam etti: “Eğer Anayasa Mahkemesi ve AİHM içtihatları uygulansa, yargı bağımsız olsa ve kanunda yazılı şartlar aransa idi taş çatlasın 20 bin insan terör örgütü üyeliği suçlamasıyla karşı karşıya kalabilirdi.”
Bu cümlelere katılmamak mümkün değil. Bir önemli hususu ekleyelim. Eğer Japon kültürüyle yetişmiş bir toplum olsa idik, 20 bin terör örgütü üyeliği suçlamasının olduğu bir yerde sorumluluk sahibi tüm makam sahiplerinin “harakiri” yapmaları beklenirdi. Neyse ki Japon kültürü ile yetişmedik de sorumlu makamlarda demokrasinin gereği geçici olarak bulunanlar 20 bin değil, 75 katı yani 1,5 milyon terör örgütü üyeliği suçlamasında dahi hayatlarına devam ediyorlar.
Yeneroğlu bunca çok terör dosyası olmasının altında yatan sebeplerden birini de açıkladı zımnen de olsa. Kültürümüz şükür ki uygun olmadığı için harakiri yap(a)mayan bazı makam sahipleri belki de bu yapılanmaları içeriden bildiklerinden durumdan vazife çıkararak “cellat” kesilmişler. Daha önce örgütlenmeyle uğraşanlar hatta yakın çevrelerini örgütten kurtararak cellatlığa devam etmişler. Yeneroğlu diyor ki: “Çünkü korkuyorlar, yarın öbür gün, hukuksuzlukların karşısında durursam, Hakkın hukukun yanında durursam, ben de aynı suçlamayla karşı karşıya kalırım, vatan haini olarak kim bilir başıma neler gelebilir diye korkuyorlar.”
Bir şekilde 6 milyonluk terör suçu isnadına maruz kalmış şanssız kişilerden biri iseniz, bu cümlelerin doğruluğuna yönelik mutlaka gözlemleriniz olmuştur. Eğer 6 milyona gözünü kapamayan vicdanını köreltmeyen biri iseniz de mutlaka gözlemleriniz olmuştur. Ben de bazı gözlemlerimi, hukuki görüşlerimi bir kez daha belirtmek istiyorum.
FETÖ/PDY yargılamalarında cemaat mensubiyeti terör örgütü üyeliğine eşdeğer olarak kabul edilmiş ve yargı da onlarca yıllık içtihat birikimini ve yasaları hiçe sayarak bu hukuk katline ayak uydurmuştur. Hain darbe gecesi daha uçaklar havada iken listelenen yargı mensupları sabahın ilk ışıklarıyla gözaltına alınıp, sonra tutuklanıp sonra ihraç edilince, meslek güvencelerinin listelerde bir satır kadar güvende olduğunu gören yargı mensupları ürpertici, caydırıcı bir etkiye maruz kalmış ve hukuku katleden bu kabulü destekleyici kararlar vermekte gecikmemiştir.
Cemaat mensubiyetini terör örgütü üyeliğine eşdeğer gören bakış açısı bir başka fahiş hata daha yapmıştır. Terör örgütü üyeliği için yasada yazılı olan manevi unsuru, amacı ve yöntemi bilme ve isteme şartını gereksiz bulunca, cemaat mensubiyeti de kalple ilgili olunca ve de kalpleri tartabilecek bir terazi henüz keşfedilmediğinden istatistik bilimi imdada yetişmiş ve hukuk bir kez daha katledilmiştir.
Ceza yargılamasında delil her türlü şüpheden uzak, kesin ve tartışmasız olma niteliğine haiz olmalıdır. Yani %100 kesinlik aranmalıdır. Eğer binde bir şüphe varsa hüküm veremezsiniz, sanıkları cezalandıramazsınız. Bir mühendis bazen %50 ihtimalle bir hesap yapabilirse mesleğinde çok iyi kabul edilebilir ama ceza yargılamasında %99 ihtimalle suçlu olduğu düşünülen bir sanığa ceza vermek hukuku katletmektir. Günümüzde bırakın ceza yargılamasının bu kadim ilkelerini, matematik ve mühendislik dahi katledilmektedir.
ByLock kullananların %90’ı bence de cemaat mensubiyeti olan kişilerdir. Ancak cemaat mensubiyetini terör örgütü üyeliğiyle eşdeğer kabul eden bakış açışıyla dahi %90 ihtimali cezalandıramazsınız. Ankesörden aranmışların %40’ı Prof. Dr. İzzet Özgenç’in kitabında “at pazarlığı” olarak tanımladığı gibi de olsa etkin pişmanlıktan faydalandı diye kalan %60’ı cezalandıramazsınız.
Ben şimdi basit bir şekilde, utanarak, sıkılarak hukuk fakültesinde öğrendiğimiz ceza yargılamasında delilin değerini anlatmaya çalışayım. Elbette hayatın her alanında olduğu gibi istatistik hukukta da kullanılabilir ama doğru anlamak ve uygulamak kaydıyla kullanılabilir. Bir soruşturmaya başlarken çok sayıda şüpheli adayı var ise istatistikten faydalanılabilir örneğin. Ancak kolluğun ya da soruşturma makamlarının yapması gereken elemeye esas bir istatistik çalışma karar esas alınamaz. Bırakın karara esas almayı soruşturma dahi başlatılamaz bu veriyle.
Diyelim bir istatistik var, bir bankaya para yatıranların yüzde 10, 20 veya 30’u veya 90’ı, rakam önemli değil, diyelim ki terör örgütü üyesi kişiler olsun, bu “delilin” ceza yargılamasındaki karşılığı “0” (sıfır) olur. Bir uygulamayı kullananların %90’ı diyelim ki terör örgütü üyesi olsun, ceza yargılamasındaki hüküm için değeri sıfırdır. Onlarca ihtimali alt alta yazıp toplayıp %200 bulduk işte diyemezsiniz. Böyle bir matematik de yoktur. Ceza yargılaması hiç yoktur. Onlarca ihtimal bir araya gelse eğer bir tane %100 yoksa, onlarca sıfırı toplayıp “1” (bir) elde edemezsiniz, ceza veremezsiniz. Bir tane %100 bulursanız diğerlerini suçluluğu destekleyici olarak belirtebilirsiniz ama bir tane %100 bulamamışsanız, şüpheden sanık yararlanır ve sonuç beraat olmalıdır. Yürüyen ceza yargılamalarındaki ihtimale dayalı cezalandırmalar, harakiri yapamayan sorumluların aklından türemedir ve koskoca bir topluma, nihayetinde bir devlete harakiri yaptırmayla eşdeğerdir.
İhtimali yargılar ve ceza vermeye devam ederseniz 1,5 milyon terör şüphelisi çok azdır. 15 milyon da olsa azdır. Duramazsınız. Bu girdap sizi de yutana kadar anlayamazsınız.
Ceza yargılamasında ihtimal olmaz. İhtimal yani şüphe varsa sanık beraat eder.
Yargı mensuplarımız, verilen binlerce yanlış karar sonrası psikiyatrinin yakından tanıdığı bir tavır alma ile yapılanı rasyonelleştirmenin yollarını kalplerinde ve zihinlerinde bulmaya çalışmıştır. Hata hatayı, hukuksuzluk hukuksuzluğu doğurmaya devam etmiştir. Gelinen noktada yargı mensupları mağduriyetlerden birinci derecede ve siyasilerden daha fazla sorumludur. Oluşan kördüğümü de ancak yargı mensuplarının dirayeti çözebilir. Yapmaları gereken tek şey de hukuk fakültesinde öğrenilen hukuku uygulamaktır.
Sonraki yazılarımda sadece hukukun değil, ihtimal hesaplarının da katledildiği bazı örneklerden bahsedeceğim.