Bu yazımızın ana konusu, Cenabı Allah tarafından vahiy yolu ile Hz. Muhammed Peygambere indirdiği, “İNDİRİLMİŞ”, hak dinine inanan “DİNDAR” insanlarla; dini dünyalık güç, mevki, makam, mal ve saltanat, edinme aracı olarak kullanan din istismarcısı, “DİNCİ”, “DİNBAZ”, “DİNSİ” kişilerin üretmiş oldukları, “UYDURULMUŞ,” sahte dinlerini birbiriyle karıştırmamak ve de bu sebeple de bundan önceki ve sonraki yazılarımızda analizleri yapılan güruhun gerçek “DİNDARLAR” değil, “DİN İSTİSMARCILARI” oldukları konusuna, yeniden açıklık getirmek ve “gerçek dindarları” üzmemek için; bu yazımızda “DİNDAR KİMDİR?” sorusuna cevap arayacağız.
DİNDAR: Dini inancı güçlü, dinine bağlı, dininin ilke ve kurallarını, bir yaşayış tarzı olarak belirlemiş, dininin gereklerini mümkün olduğunca eksiksiz olarak yerine getirmeye çalışan, muhlis, mütedeyyin kimsedir.
Dindar gönül adamıdır, hak yemez, kin tutmaz. Gösterişten, şaşaadan, yalandan, dolandan uzak durur. Sade yaşar. Kendisine yapılmasını istemediğini başkasına yapmaz. Haktan, hukuktan, adaletten ayrılmaz. Vicdanının sesine kulak verir.
Dindarın tanımında bireysellik, ihlas ve nefis terbiyesi ön planda iken dincinin tanımında riya ve inancı başkalarına dayatma anlayışı kendini gösterir. Dindar, dinsel inancını özel yaşamında yaşamaya gayret gösteren ve başkalarına dayatmak gibi bir amaç taşımaz. Dinci ise bunun tam tersi davranışlar gösterir. Bu şekli ile dindar ve “dinci” arasındaki fark dağlar kadar büyüktür. Dindar insandır, dinci ise “şeytan” gibi aldatıcı, fırsatçı ve hilekardır.
Dindar sözcüğü çoğunlukla olumlu manalar taşır. Dindarların başkaca özelliklerini sıralayacak olduğumuzda;
-
Dindar her şeyden önce inancında samimidir. Sadece Allah'ın hoşnutluğuna erişmeyi arzular ve amellerinin karşılığını sadece Allah'tan bekler.
-
Dindar, dinini gösteriş amaçlı değil kendi içinde yaşar. Amellerin sevabını, yakıp, yok eden kibir, riya ve her türlü gösterişten uzak durur.
-
Dindar, alçakgönüllüdür, kibir ve bencillik gibi kötü vasıflardan uzaktır.
-
Dindar, yaptığı iyilik ve yardımları gösteriş amaçlı değil, Allah’ın rızasını kazanmak için yapar ve mümkün olduğunca başkalarından da gizlemeye çalışır.
-
Dindar; herkese karşı hoşgörülüdür. Herkesin inançlarına ve düşüncelerine saygılıdır. Tüm insanların iyiliğini ve mutluluğunu düşünür.
-
Dindar, ibadetlerini yalnızca Allah rızası için yapar. İbadetlerinin asla reklamını yapmaz. Onları, riyakarlıkla, ticari veya siyasi kazanca tahvil etmeye çalışmaz.
-
Dindar, dinde zorlamanın olmadığını bilir ve bunu içselleştirir. Kimseyi kendisi gibi inanmaya zorlamadığı gibi inanç propagandası yapmaya dahi kalkışmaz. Onun tek bir propaganda yöntemi vardır; o da yaşantısıdır. Şayet insanlar yaşantısını örnek alıp onun gibi inanmaya ve onun gibi yaşamaya yönelirlerse bundan sevinç duyar. Ama hiçbir zaman bundan gurur veya kibir değil Allah’a karşı şükür duyar.
-
Dindar, Allah'ın, rahman olma vasfı gereği bütün insanlara ve doğaya merhamet ettiğine inanır. Allah rahmetini sunarken kulları arasında din, dil ve ırk ayrımı yapmadığını bilir. Çünkü, Allah’ın yağmuru herkes için yağdırdığını ve de güneşi herkes için doğdurduğunu görür.
-
Dindar kendisi gibi inanmayanların bile sevgi ve saygısını kazanma erdemini önemser. Ayrıca onun temel ilkelerinden biri “yaratılanı, yaratandan ötürü” sevmektir. Dindar, doğadaki tüm canlılara da bu nazarıyla bakar, onları korur ve saygı gösterir.
-
Dindarın din anlayışı Kur’an’a, Hz. Muhammed’e ve ehlibeyte dayanır. Kendi dininden olmayan insanlara karşı münasebetinde Hz. Ali’nin şu direktifini esas alır: “Sakın din farkından dolayı insanlar arasında ayrım yapmayınız. Unutmayınız ki insanlar ya dinde kardeş ya da insanlıkta eştir.”
-
Dindar için; bir Yahudi’nin cenazesi geçerken ayağa kalkıp saygı duruşunda bulunan Hz. Muhammed’in bu davranışı bir örnekliktir; Ona, “O bir Yahudi’nin cenazesiydi, neden ayağa kalktınız?” sorusuna, "Ben bir insanın cenazesine saygı için ayağa kalktım” demiştir.
-
Dindar olmak ahlaklı olmayı da gerektirir. Gerçek bir dindar, gerçekten ahlaklı olmalıdır. Çünkü, bir lakabı da “Emin” olan bir peygamberi rehber edinen Müslümanın en temel özelliklerinden birinin de “güvenilir insan” olması şarttır. Yani, İslam’a göre, yalan söyleyen, verdiği sözünde durmayan, emanete hıyanet eden kişinin tanımı Müslüman değil, “münafıktır”.
-
Dindar, dindarlığını bilgiye dayandırır. Kur’an’ın; Zümer Suresi 9. Ayetinde geçen “...Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?..” ifadesini esas alarak bilgiye ve bilme daima saygılı olur ve bilim insanlarına da değer verir.
-
Dindarlar, kadın ve erkeklerin sosyal hayattaki eşitliklerine gönülden bağlıdır. Berae Suresi 71. ayette yer alan “Mümin erkeler ve mümin kadınlar birbirlerinin dostu ve yardımcısıdırlar...” anlamındaki ifadeleri, bu konudaki rehberleridir. Hz. Muhammed’in Medine’de kadınları pazarda zabıta olarak görevlendirmesi gibi uygulamalarını da dikkate alarak yaşamın her alanında kadın ve erkeğin birlikte yer almasını dinin bir öğüdü olduğunu hatırında tutar.
-
Dindar, insanlara, Allah’ı sevdirmeyi, rahmetinin genişliğini, dindeki güzellik ve kolaylıkları önceleyerek yaklaşır. Zümer Suresi, ayet 53’de buyurulduğu gibi; "Ey çok günah işleyerek kendi öz canlarına kötülük etmede ileri giden kullarım! Allah'ın rahmetinden ümidinizi kesmeyiniz. Allah dilerse bütün günahları mağfiret eder. Çünkü O, çok affedicidir, merhamet ve ihsan sahibidir.""
-
Dindarın din anlayışında asla şiddete yer yoktur. Dindar, kesin olarak barışçıdır. Zira iman ettiği dinin adı olan İslam’ın anlamlarından birinin de Allah’a teslimiyetle birlikte “barış” demek olduğunu gayet iyi bilir. Bir insanı, haksız yere öldürmenin tüm insanlığı öldürmek kadar büyük ve çirkin bir günah olduğunu kabul eder. O cihadı daha çok nefsine karşı mücadele etmek olarak bilir. Savaş kaçınılmaz olduğunda ise bunun Bakara, Ayet 190’da belirtildiği gibi savunma amaçlı olması gerektiğin de bilir. Bakara, Ayet 190: “Sizinle savaşanlara karşı Allah yolunda (siz de) savaşın. Haddi aşmayın. (Çünkü) Allah, haddi aşanları sevmez.”
-
Dindarın, bir mezhebi veya meşrebi olsa da asla, bu sebeple, mezhepçilik, meşrepçilik, ayırımcılık ve bölücülük yapmaz.
-
Dindar, yobazlık veya taassupkâr değildir. Dinsel kuralların zaman ve topluma göre bazı değişiklikler gösterebileceğine dair temel İslâmî yaklaşımı içtenlikle kabul eder.
Özetle, dindar, ahlak, adalet, merhamet, insanlık, erdem sahibidir. Dindarın şekli ve özü birdir. Olduğu gibi görünür ve göründüğü gibi olur.
Sonuç olarak; Allah’ın dini “İNSANLARIN İYİLİK, HUZUR VE MUTLULUĞUNU HEDEFLER”. Çünkü, Allah’ın dini, insanların, dünyada ve ahiretteki huzur, barış ve mutluluğu için gelmiştir. Bu sebeple, Allah’ın dini bireye, topluma huzur, güven, saygı, sevgi, hoşgörü, tevazu, emniyet, özgürlük, saadet, refah verecek hükümler içerir. Bütün bu ilkeler, Kuran’ın lafzı ve ruhunda mevcuttur. Allah’ın dininin en büyük tebliğcisi ve temsilcisi Kuran’dır ve Allah’ın Peygamberinin sünneti, yaşadığı hayattır. Kurandaki ve Peygamberin yaşantısındaki Allah, kullarına doğru yolu tarif emiş ve bu tarife uyup uymamakta onları dünyada özgür bırakmıştır ve de peygamberi dahil hiç kimseyi, kimsenin başına “BEKÇİ veya ZORBA” olarak da tayin etmemiştir
İkbâl ne güzel söylemiş: “İslâm’ın bünyesinde hiçbir kusur yoktur. Bütün kusur, bizim Müslümanlığımızdadır.”
Sözlerimizi Türkiye’de dinciliğe karşı savaşmış ve hakiki dindarlığın yolunu açmış olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün bir sözüyle bağlayalım:
“Türk milleti daha dindar olmalıdır. Bütün sadeliği ile dindar olmalıdır demek istiyorum. Dinime bizzat hakikate nasıl inanıyorsam öyle inanıyorum. Çünkü bizim dinimizde akla aykırı gelişmeye ve ilerlemeye engel hiçbir şey yoktur."
Bir sonraki yazımızın konusu “DİNCİ-DİNBAZ”, dini siyasete alet eden ‘siyasal-dinci’, “DİN-Sİ” kimdir konusunu irdelemek olacaktır. Bu tarif ve tespitlerimizi yaptıktan sonra “DİNCİ”, “DİNBAZ”, “DİNSİ” kafanın, “dindar postuna bürünmüş”, din istismarcısı zihniyetini ifşaya devam edeceğiz.
Doç. Dr. Bayram ERZURUMLUOĞLU