İlk 6 yazımızda aktarılan tarihsel süreçlere bakıldığında, “Siyasal-İslam” denilen, görüntüde İslami, ama özlerinde Makyavelist olan dinci akımların, ideolojilerinde ve pratikte, İslam’la alakalarının olmadığını; söylemleri açısından dindar, ama eylemleri açısından herhangi bir Makyavelist, oportünist, otoriter veya totaliter akımlardan farklarının olmadıkları tezleri ortaya konulmuştur.
Peki bu nasıl olabilir? denildiğinde; cevabı çok basittir. Tüm kutsal kitaplara bakıldığında, din istismarcısı tipler hakkında önemli uyarıların yer aldığı görülür. Özellikle Kuran da “Ey insanlar! Sakın aldatıcı(lar) sizi Allah ile aldatmasın” ifadesi yer almaktadır. Kuran’daki bu ayetin bizlere neler anlatmak istediği hususundaki detaylı bilgi ve analizleri, rahmetli ilahiyatçı Prof. Dr. Yaşar Nuri Öztürk’ün “Allah ile Aldatmak” kitabını okumak suretiyle öğrenmenizi şiddetle tavsiye ederim.
Tevrat ve İncil de biz insanlara/inananlarına benzer uyarılarda bulunmakta ve “Şeytanın Havrasından olanların/onun yolundan gidenlerin” bizleri aldatmak için neler yapabilecekleri ile ilgili önemli nasihatlerde bulunmaktadır.
Yukarıda kısaca temas edilen konular üzerinde, ilerideki yazılarımızda birtakım detay analizleri de yapılacaktır. Ancak bu yazımızda, şimdilik, bu kadarıyla bırakıyoruz.
Tüm kutsal kitaplardaki uyarıların özetle, manası şudur: “Hakiki dindarların içlerinde/yanlarında, onları doğru yollarından çevirmek, saptırmak ve/veya istismar etmek için daima din istismarcıları da olacaktır.” Elbette ki bir dini ve hakiki dindarlarını istismar etmek için en etkili yöntemlerden birisi, onlar gibi görünmektir. Yani “Kuzu postunda, kurt” olmaktır.
Tüm dinler bu türden tipleri; hedonist, hipokrat, fâsık, münafık, mürai veya riyakârlar olarak tanımlamaktadır. Yani “Ben en dindarım, hakkı/dini yalnızca ben temsil ediyorum, benim peşimden gelin, cennetin anahtarları bende…” diyerek güç devşirenleri dindar olmaktan ziyade, yukarıdaki kategorilerden herhangi birinde görmek çok daha sağlıklı bir yaklaşımdır.
Belirtilen çerçevede, dinci, dinsi, dinbaz, din pazarlamacılarının ne söylediklerine değil de ne yaptıklarına bakmak çok önemlidir. Çünkü, onların din soslu söylemleri balık avlamak için oltanın ucuna takılmış bir yem gibidir. Oltanın ucundaki bir yem nasıl balığın karnını doyurmak için oraya takılmamışsa, din-si, dinbazların ağızlarındaki söylemleri ve riyakâr eylemleri de aynı kategoridedir. Yani amaçları dine hizmet etmek değil; dini kendi çirkin emellerine alet ettirmektir. Bunun için de en etkili yol; “Kuzu postunda, kurt olabilmektir”.
Konuyu, Cervantes’in, “Don Kişot” adlı eserinden yapılan, muhtemelen galatı meşhur, bir alıntı ile bağlamak istiyorum:
“Şeytan, atını mahmuzlamış giderken Don Kişot bağırdı;
-Bir dakika bekle!.. Sana son bir soru daha soracağım; ondan sonra ne cehenneme gidersen git!..
Şeytan, atının dizginlerini çekti;
-Sor bakalım, dedi alaycı bir sesle, ama lafı uzatma işim acele.
Don Kişot: Ormanda savaş naraları atanlar senin adamların mıydı?
Şeytan: Elbette... Benim adamlarım çoktur!
Don Kişot: İyi ama Magripliler gibi 'Allah, Allah!' diye bağırıyorlardı?
Şeytan: Ne sandın ya!.. “Şeytan, Şeytan!” diye mi bağıracaklardı?
Bizim işimiz bu: Aldatmak, daima aldatmak!..”
Belirtilen konularda veya ilgi duydukları diğer konularda, okuyucularımızın her türlü katkı, öneri ve değerlendirmelerini bekleriz.
Doç. Dr. Bayram Erzurumluoğlu