Dindarlık Fobimiz
Nasıl bir nesil yetiştirmek istersiniz? Dindar mı olsun? Dini ve milli değerleri ile çatışan mı olsun? Dindar olsun demeye korkar hale getirildik. Çünkü dindarlık kavramının içini hep olumsuz manalarla doldurduk.
Son yıllarda Millî Eğitim Bakanlığımız “dindar bir nesil yetiştirme” suçlaması ile karşı karşıya kaldı. Bakanlığımızı suçlayanlar kervanına çağdaş(!) öğretim üyesi, öğretmen, sendikacı, sanatçı, gazeteci, yazar-çizerlerimizin sayısının hiçte azımsanmayacak kadar arttığını görüyor ama, bu garip durumu bir türlü anlamlandıramıyoruz.
Halbuki Milli Eğitim Temel Kanunu’nun hemen başında “Türk Milli Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini, Türk Milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini benimseyen, koruyan ve geliştiren… yurttaşlar olarak yetiştirmek” denilerek neslimizi milli ve manevi değerlerine bağlı bireyler olarak yetiştirmek temel amaç olarak zikrediliyor. Bizim milli ve manevi değerlerimizin başında yüce dinimiz gelmiyor mu? Öyle ise bu dindarlık fobisi nereden geliyor?
Hiçbirimiz dine karşı değiliz. Neden dindar bir nesil yetiştirmeye karşı çıkıyoruz.
Bu sorunun felsefi, siyasi, ideolojik, sosyolojik, kültürel boyutları yanında kültür emperyalizmi ile dininden ve kültüründen koparılmak için bu konularda cahil bırakılan sözde aydınlarımız ve onların yönlendirmeleri vardır. Bu noktada din ile dindarlığın birbirinden ayrı değerlendirilmesi gerektiğini hatırlatmak isterim. Din, mutlak hakikattir. Dindarlık ise bu hakikatin beşer aynasında yansımasıdır. Bu yansımada insanın zihinsel, duygusal ve kültürel etkileri söz konusudur. Psikolojik ve sosyolojik etkenlerle beraber yanlış anlama ve yorumlama gibi etkenler de göz önüne alındığında dinin özü ile dindarın duygu, düşünce ve davranışları arasında farklılıklar görülebilir. Bu noktalarda görülebilecek hata ve kusurlar dinden değil, fertlerin dini bilgi, ihlas ve samimiyetlerinin eksikliğinden kaynaklanmaktadır.
Üzülerek ifade edeyim ki, dindarlık algımız milli değil, dini hiç değildir. Derin bir dindarlık fobisine müptela kılınmışız. Bu fobinin altında yatan sebepler çoktur. En başta gelenleri yeterli ve sahih dini bilgiye sahip olamama, değerlerimizden kopukluk ve onlara yabancılık, körü kürüne batı hayranlığı, çağdaşlık, ilericilik ve modernlik tutkularımız…vb.
Geliniz hep beraber “din, dindar ve dindarlık” kavramlarına kısaca bir göz atalım.
İslam alimleri Kur’an-ı Kerim ve sahih sünnet bilgileri ışığında farklı açılardan değişik din tarifleri yapmışlardır. Örneğin Seyyid Şerîf el-Cürcânî dini: “Akıl sahiplerini peygamberin bildirdiği gerçekleri benimsemeye çağıran ilâhî bir kanundur” diye tanımlamış. Muhammed Murtaza Ez- Zebidi ise; “Din, akıl sahibi insanları kendi tercihleriyle bizzat hayırlı olan şeylere götüren ilâhî bir kanundur.” Der. Tehânevî ise kısmen farklı bir din tarifi verir: “Din, akıl sahiplerini kendi iradeleriyle şimdiki halde (dünyada) salâha, gelecekte (âhirette) felâha sevk eden, Allah tarafından konulmuş bir kanundur.” Diye tarif etmiş. Aynı müellife göre din kaynağı itibariyle Allah’a, tebliği yönünden peygambere, uygulanması bakımından da ümmete nispet edilir.
Tanımı, kapsamı ve kategorileri ile ilgili tartışmaların hâlâ devam ettiği dindarlık kavramı, bilhassa son yıllarda üzerinde daha da yoğunlaşılan bir olgu olmuştur. Bu tartışma ve muğlaklık, bir yandan dinin tanımı ve ona yüklenen anlam ve çerçeve ile birebir ilişkiliyken, diğer yandan sosyolojik gerçekliklerle alâkalıdır. Dolayısıyla bu karmaşıklık ve muğlaklık, çok farklı dindarlık anlayışlarını beraberinde getirmektedir.
Din kendisine inanan fertlerden -tabii olarak- dindar olmalarını ister. Aynı zamanda din, dindar için bir dünya-ahiret görüşü sunar. Bir bakıma dindarlık, kişinin kendi irade ve tercihiyle seçip benimsediği bir tutum ve davranış biçimi olduğu için kişiye hayatını nasıl yaşaması gerektiğine dair bir çerçeve ya da sınırlar çizer. Din, zor ya da baskıyla benimsenen bir olgu olmadığına göre, bile isteye dindar olmayı yeğleyen kişilerin benimsedikleri dinin ilke ve kurallarına uymaları gerektiği açıktır. Aksi takdirde din, dindar ve dindarlık gibi değerlerin anlam ve önemlerini yitirmeleri söz konusu olur. Dindarlığı önemseyen samimi Müslümanların ciddi sorumluluklar taşıdığını söyleyebiliriz. Zira dindar, hem bağlı bulunduğu dinin gereklerini yerine getirmek hem de dindarlığın gerektirdiği nitelikleri taşımakla mükelleftir. Dindarlığı; kişinin mensubu olduğu dine ait inanç, ibadet ve sembollere ilişkin kabul, yoğunlaşma ve meşgul olma derecesi olarak ta tanımlayabiliriz.
Biz ne kadar dindarız?
Sosyal hayatta bize yön veren öncelikler nelerdir? Bunlar arasında din bulunmakta mıdır varsa sıralamada yeri nedir? Bir bütün olarak hayatımızı kuşatan olay, olgu ve eşyaya bakışımızı düzenlerken Allah’ı ne kadar işin içine katmaktayız? Bütün bunlarda, eğer Allah’ı olması gerektiği kadar belirleyici kılmamışsak meydana çıkan tablo tevhit diniyle nasıl ve ne kadar uyumludur?
İnsanlığın inanç, ibadet ve ahlaki değerler konularında doğru yoldan sapıp yanlışa düştüğü dönemlerde onlara kurtuluş vesilesi olarak uzatılan el hep din (İslam) olmuştur. Dinler, insanlığı dinsizliğin gerici, mutaassıp, kokuşmuş dünyasından kurtararak medenileştirmiş ve onları hem düşünce hem de hayat tarzı olarak ileri düzeye taşımıştır. Evrensel bir perspektif ve yeni bir ruhla insanlık tarihine müdahil olan İslam; Kur’an ve Sünnet gibi temel kaynakları, kültür ve medeniyeti, devasa geleneği, dinamik içtihat kurumu, müçtehitlerin farklı ama tutarlı görüşleri sayesinde geçmişte insanlığı ayağa kaldırdığı gibi bugün de her türlü eleştiri karşısında dimdik ayakta durabilecek, sorulan soruları cevaplayabilecek, karşılaşılabilecek sorunları çözebilecek bir kabiliyettedir. Bütün iş, iman ettiğini söyleyen biz dindarların dindar olmak ve neslimizi dindar yetiştirmekten korkmamamıza bağlıdır. Korkmayın dindardan zarar gelmez. Siz dindar gözükerek dini istismar edenlerden, Cuma namazına dahi gitmediği halde dindarlık adına mangalda kül bırakmayanlardan, ideolojilerini dinlerinin önüne geçirenlerden korkunuz. Engin bir Allah (c.c.) sevgisi ve bağlılığı olanlardan değil, Allahtan korkmaz, kuldan utanmazlardan korkunuz.
Fahri SAĞLIK
Emekli Müftü