Bu soruyu aslında ” ne yapmak istiyor” diye de sorabiliriz… Çünkü biz ne yapmak istediklerini pek anlamadık…
Ekonomi alanında uzman olan akademisyenler başta olmak üzere, siyasiler, medya mensupları, halk dahi “Üretim ekonomisine geçin, yoksa batıyoruz” diye feryat ettikçe, onlar pazarcılığa soyundular!
Yıl 2012 Erdoğan; “Kahve köşelerinde oturan insanımızı iş sahibi yapmak için artık kamu eliyle fabrika açma dönemi sona erdi. O model başarısız oldu tüm dünyada, geç de olsa bizde de terkedildi" demişti.
Bu söylemin altında yatan, devlet müdahalesi olmadan, toplumu ideal bir şekilde düzenleyeceğine ve her bireyin mutluluğunun bu yolla gerçekleşeceğine, piyasanın, zayıf ve beceriksizleri eleyerek, yetenekli seçkinleri ortaya çıkaracağına inanılan bir mekanizmanın olduğu varsayılan Neo-liberalizmdir. Bu görüşte, devlet piyasanın işleyişini güvence altına alacak ortamı garantileyen, ‘yasa ve düzenin koruyucusu’ olma anlamında “jandarma devlet” ya da “gece bekçisi devlet” olarak görülür.
Erdoğan’ın 2012 deki söylemi Neo Liberal politika tanımına uymaktadır. Doğru bulursunuz ya da bulmazsınız ama altında yatan bir düşünce ve ilim vardır.
Fakat Yıl 2019 "Fiyatlar yarıya indi, daha da inecek. Temizlik ürünlerinden tutun marketlerde ne varsa onların da belli bir kısmını buralarda satmaya başlayacağız." Diyen bugünün Erdoğan’ının bu sözlerinin hangi ilmi düşünceyle açıklayacağımızı bilemiyoruz.
Başlarda söyledikleri her şeyle çeliştiklerini bir yana bırakırsak, özelleştirme politikaları ile zaten devletçi olmadıklarını da anladık. Devleti yönettikleri yanlı/ş politikaları yüzünden yükselen fiyatları bahane göstererek, kendi ülkesinin esnafına rakip olmasını anlayamadık!
Marketçilik ve pazarcılık yapan bir devleti, üretim yapan, fabrikalar kuran bir devlete tercih etmelerini anlayamadık!
Tarıma destek vermelerini, üreticiyi korumalarını, yardım etmelerini, aracı kurumları denetlemelerini, halkı, küçük esnafı ve işçiyi kayırmalarını beklerken, onların Tanzim satışlar adı altında, bizi yıllardır unuttuğumuz kuyruklarda bekleterek, ekonomiyi iyi yönettiklerini düşünmelerini ise hiç mi hiç anlayamadık…
Ülkede, KHK ile, FETÖ ya da başka herhangi bir terör örgütüyle uzaktan yakından ilişkisi olmayan insanların, yıllardır çalıştıkları kurumlarından atılmasını, hatta davası dahi görülmeyen bir çok kişinin hapishanelerde insana yakışmayan koşullarda tutulmasını, adaleti hantallaştıran OHAL komisyonunu da anlamadık.
Biz daha bunları anlayamazken üstüne, ülkede olup bitenlerle uzaktan yakından ilişkisi olmayan;
“Halka tepeden bakanların aksine, milletin iradesinin üzerinde irada tanımayarak demokrasimizi ileriye taşıdık. Ekonomimizi güçlendirdik oyunları bozarak geleceğimizi aydınlattık. Bize bunun için düşman oldular. Milletimizle birlik olduğumuz, insanlarımıza güven aşıladığımız devletimizi ayağa kaldırdığımız için bize düşman oldular. Diline, dinine bakmadan mazluma sahip çıktığımız, adaletsizliklerini yüzlerine vurduğumuz için bize düşman oldular. Maruz kaldığımız bu düşmanlıkları berat belgemiz olarak görüyorum. Saldırıların hedefi aslında Türkiye'dir.” Katamonu da’ söylediği bu sözleri hiç mi hiç anlamadık!
Hastaneyi, yolu, üniversiteyi ve konutu yatırım olarak gören zihniyeti zaten yıllardır anlamamıştık. Çünkü yatırım demek iş demek, ekonomiye katkı demek, fabrika demek, ekmek demek, aş demek olarak gördük yıllardır, öyle öğrendik…O yüzden;
Biz bu hükümetin ne yaptığını, ne yapmak istediğini bir türlü an-la-ya-mı-yor-uz…