Bu yazıyı kaleme alırken son derece üzücü ve herkesin uzun uzun düşünmesini gerektiren bir olay yaşandı. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sn. Kemal Kılıçdaroğlu’na, üstelik bir şehit cenazesinde saldırı yapıldı. Şehit cenazesinde ana muhalefet partisi liderine saldırıda bulunulması hiçbir şekilde kabul edilemez. “Ama”sız “fakat”sız lanetlenmesi gereken saldırının failleri ve arkasındaki azmettiriciler seri şekilde adaletin önüne çıkarılmalıdır. Bu saldırı birliğimize karşıdır. Kardeşliğimize karşıdır. Hiçbir saldırı kardeşliğimizi bozamayacaktır.
Saldırı ve devamında daha üzücü hadiseler yaşanmamış, Allah ülkemizi korumuştur. Ayrıştırıcı, halkı kutuplaştırıcı dilin ne kadar büyük zararlar verebileceği umarım görülmüştür ve artık her kesim bu üsluptan vazgeçer.
Yaşanan saldırı ülkemizin birbiriyle bağlantılı birçok ihtiyacından birini hatırlatmıştır. Çok özlediğimiz toplumsal barış. İnsanı yalnızca insan olduğu için seven, farklı düşünceleri zenginlik olarak gören, düşünceden ve açıklanmasından rahatsız olmayan güzel insanların kardeşçe yaşadığı bir topluma ihtiyacımız var. İşte bu noktada KHK’lıların ülkenin umudu olduğunu düşünüyorum.
15 Temmuz hain darbe girişimi sonrası Devletin bazı refleksleri göstermesi kısa bir süre için mazur görülebilir düşüncesi yaygın kabul görmekle birlikte ben o düşüncede değilim. Devletimiz sağolsun, varolsun, ancak halen “reflekslerle hareket ediyor” şeklindeki aşırı iyi niyetli tanımlamaya da katılmıyorum. Darbe girişimi sonrası oluşan kontrolsüz ortamı maalesef birçok farklı grup kendi mahallesine alan açmak için kullandı ve kullanmaya devam ediyor. Kendileri olmazsa Devletin çökeceğini zanneden hastalıklı yapılanmalar kamudaki uzantılarıyla kendilerinden görmedikleri her bireyi “KHK” ekli listelerine dahil ettiler. “FETÖ’cü” diye sihirli bir düşmanlaştırıcı kavram kullandılar. Masum birine “FETÖ’cü” deyince her biri ayrı bir utanç vesikası ve hukuk katliamı olan listelere eklenmesine kimseler karşı duramadı.
KHK ekli listelerinde yer alan kişilerin sorgusuz sualsiz sivil ölüme mahkum edilmelerinin hukuken izahı yoktur. Hukuksuzluğa izah aramaya gerek de yoktur. Ancak benim de içinde yer aldığım bu grup açısından önemli bir kazanım sağlamıştır. Bu süreçte KHK ekli listelerinde yer alanları ilk yakınları terk etti. Belki de çoğunluğu itibariyle menfaatine tapan bu yakınların uzaklaşması mağdurları bir araya getirdi. Bir araya gelen mağdurlar bir diğerine mahallesini sormadı çünkü ortak bir mağduriyet alanı oluşmuş ve her türlü ayrılığın önüne geçmişti. Ben şahsım adına öyle güzel insanlar tanıdım ve bu güzel insanlardan o kadar çok şey öğrendim ki kendimi çok şanslı sayıyorum. Öncesinde bir araya gelme ihtimalim bulunmayan farklı mahallelerden güzel insanlarla kaynaşmamı sağlayan KHK’lara neredeyse teşekkür edecek hale geldim.
Konuştuk ve hemen her konuda anlaştık güzel insanlarla. Konuşunca halledilemeyecek bir mesele olmadığını gördük. Kendi içimizde sağladığımız toplumsal barışı toplumun geneline yaymak için, tek bir insanın dahi mağdur olmadığı bir ülke haline gelmek için neler yapmamız gerektiğini düşündük birlikte. Birlikte dert edindik insanımızın dertlerini, çözümler aradık, projeler geliştirdik. Geliştirmekle kalmadık, bunları yazıya döktük çoğu zaman, dilimiz döndüğünce etrafımıza anlattık. Her sürecin geçici olduğunu gayet iyi bilen bireyler olarak bu sürecin en değerli kazanımları olan güzel insanları KHK hukuksuzluğu geçince de kaybetmemeye kararlıyız. Toplumsal barışı birlikte sağlayacağız. İşte bu yüzden, toplumsal barışın sağlanabilmesi için KHK’lılar bu ülkenin umududur.
Toplumsal barışın sağlanmasının ve tek bir bireyin dahi mağdur olmayacağı bir ülke inşasının temel koşulu hukukun tüm evrensel ilkeleriyle üstün olmasıdır. Güç varsa ve kullanılacaksa kaynağını meşru bir şekilde kanunlardan almalıdır. KHK’lılar hukuksuzluğu damarlarında hissetmiştir. Hayatın hayatının hukuk olduğunu, hukuk olmadan nefes almanın ne kadar güç olduğunu bilen KHK’lılar gerçek anlamda bir hukuk devletinin inşası için de ülkemizin umududur.
Ülkemizin ekonomik durumu ortadadır. Lafı evirip çevirmeye gerek yoktur. Hiçbir ülke, hatta Avrupa’nın ya da dünyanın başkaca coğrafyalarının gelişmiş ekonomilerine sahip ülkeler dahi 150 bin deneyimli insanını üretim sisteminin dışına çıkarıp ekonomisini ayakta tutamaz. Oluşan boşluğu gidermek ancak uzun vadede mümkündür ve bu sürede etkisini tüm toplum iliklerine kadar hisseder. Kısa ya da orta vadede ekonomik iyileşmenin yegane çözümü üretimden uzaklaştırılan donanımlı insanları yeniden üretime dahil etmektir. Üstelik ülkemizin ihtiyacı olan israf etmeyen, mali kaynakları en verimli şekilde kullanan kamu personeli için de KHK’lılar biçilmiş kaftandır. Çünkü KHK’lılar geçen sürede “ağaç köküne” mahkum olmamak için çok çalışmışlar, az kazanmışlar ve azla yetinmeyi, hatta azı paylaşmayı zorunlu olarak öğrenmişler, içselleştirmişlerdir. Toplumun genelini sarsan ve daha da çok sarsacak olan ekonomik sıkıntıların kısa ya da orta vadede giderilmesi için de KHK’lılar bu ülkenin umududur.
İktidar partisi İstanbul büyükşehir Belediyesi seçimlerinin iptali için son çare olarak KHK’lıların oy kullanmış olmalarını gerekçe olarak kullanarak YSK’ya başvuruda bulunmuşlar. Bu başvurunun hukuki bir tarafı yoktur, izah aramaya, hukuki açıklama yapmaya gerek de yoktur. Seçimi iptal başvurusu, içine düştükleri hukuksuzluk girdabında boğulmadan önce almaya çalıştıkları hukuksuz bir nefes çabasıdır.
YSK hukuksuz başvuruyu kabul de edebilir, ret de edebilir. Tarihe not düşecekler ve nasıl anılmak istediklerini kendileri belirleyecekler. Sonucun bir önemi yoktur. Bizler, KHK’lılar yapıp edeceklerimizi bu sonuca göre belirleyecek değiliz. KHK’lılar her koşulda toplumsal barıştan, hukukun üstünlüğünden ve emeğin kutsal olduğu üretkenlikten yana olmaya devam edecekler. KHK’lılar ülkemizin umududur. İnsanımız da KHK’lıları, hukuksuzlukları ve umudu er geç anlayacaktır. Dileğimiz bu anlayış halinin toplumsal barışın, hukukun ve ekonominin daha çok zarar görmeden bir an önce olmasıdır. Umudumuz diridir, canlılığını korumak için ülkemize ve insanımıza duyduğumuz sevgimiz vardır. Sevgi, umut ve inanç birleşince elbet güzellikler gelecektir.