90’lı yılların Nisan ayının başları idi. Ramazan başlayalı birkaç gün olmuş. Midenin ve gözün aç olduğu günler. Alışverişteyiz annemle, semt pazarında.
Küçük poşetlerde taze yeşil biberler var tezgahın üzerinde.
Annemi çekiştirip “alalım anne, lütfen” diye ısrar ediyorum.
Annemin tepkisi net; “yenmez onlar, safra yapar, daha mevsimi değil…"
Bu yıl, Şubat…
Marketleri, pazarları dolaşıyorum.
Domates, biber, patlıcan, kabak, taze fasulye, bütün yaz sebzeleri raflarda, tezgahlarda.
Tabii hepsi sera ürünü ve bol şekilde hormondan nasibini almış.
Ve fiyatlarından yakınıp duruyoruz bu sebzelerin; “domates pahalı, patlıcan pahalı, yok tanzim satışları…”
Neden yaz sebzelerini, her mevsim ister olduk?
Neden “zamanında, yerinde” gibi kavramları bu denli hızlı kaybettik?
Parası, pahalılığı bir yana, grip olur gibi kanser olmaya başladık.
Midelerimiz doysa da, gözümüzü doyuramadık, farkında değil miyiz?
Kendinizden vazgeçin, peki..
Ama lütfen çocuklarımıza sebzeyi, meyveyi doğanın o muhteşem ritminde sunalım.