Siyaset Hamaset Değildir
Cumhuriyet devleti olarak Türkiye, yüz yılı geride bırakmak üzeredir. Bu süre içerisinde kazanımlar kadar kayıplar da yaşandı.
Olumsuzluklar, sadece Türkiye Cumhuriyeti için değil, inşa edilen bütün ulus devletlerde yaşandı. Irkçılık ve dünya savaşları insanlığa ağır bedeller ödetti. Ne yazık ki aralıklarla da olsa ödetmeye devam ediyor.
Olumsuzluklara rağmen sorunlarını önemli ölçüde çözmeyi başaran ve gelişmeyi sağlayan çok sayıda ülke oldu. Bizler ise ülke olarak 19. ve 20. Yüzyılın çözülemeyen sorunlarıyla birlikte 21. Yüz yıla girdik. Şüphesiz yüz yılda temel sorunlarını çözemeyen bir devleti başarılı olarak tanımlamak aldatıcı ve yanıltıcı olur.
Demokrasi-laiklik-hukuk devleti gibi ilkelerle muasırlaşmayı hedefleyen cumhuriyet devleti, yüz yıl sonra muasır dünyadan koparak otoriter-totaliter bir sistemi yönetim biçimi olarak seçti.
15 Temmuz vesayet sistemi ile demokrasi ve hukuk devleti iddiasından vazgeçerek sandık demokrasisi hamasetine kilitlenen bir ülke konumuna geldi.
Demokrasi, hukuk, adalet, millet iradesi, eşitlik, laiklik, çağdaşlık gibi iddiaların altına gizlenen gizli ajanda, yeni vesayet sistemiyle açığa çıkmış oldu, "takke düştü, kel göründü.!"
Muasırlaşmak adına yapılan değişim, tek adam otoritesi ve ceberut, ayırımcı bir yönetim oldu. Askeri darbeler, müdahaleler ve askeri vesayet yerine siyasi vesayet hâkim oldu.
Bu mu muasırlaşmak?
Generallerin “vatan! Bayrak! Beka!” hamaseti yerine artık politikacıların hamaseti oluştu. Falih Rıfkı Atay’ın ifadesiyle “Ne çare ki vatanın kaderi vatanseverlerin değil, kendilerinden başkasını sevmeyen politikacıların elinde!”
“Vatanseverlik” ve “milliyetçilik” hamaseti ile yüz yılı geride bırakan Türkiye’nin gelişmişliğinden, çağdaşlığından, büyüklüğünde söz edilebilir mi?
Bu mu vatanseverlik?
Benim için vatanseverlik; ülkesini mümbit, mamur ve yaşanır kılmaktır...! Yurttaşlarını özgür, eşit ve zengin yapmaktır...!
Bayrak sevgisi; elde sallayarak maçlara gitmek, araba ve ev/ofis camlarına asarak göğsünü kabartmak, parti mitinglerinde taşımak, öpüp başına koymak, yakasında taşımak, üzerine yemin etmek değil, bilim, spor, sanat müsabakalarında başarı elde ederek dalgalandırmaktır!
Milliyetçilik hamaseti başlı başına bir garabet örneğini oluşturmaktadır. Millet sevgisi, milliyetçilik yapmak değildir, milleti refah ve barış içinde yaşatmaktır.
Vatan ve millet sevgisi; din, inanç, etnik aidiyet, parti ve ideolojiler üzerinden toplumu ayrıştırmak, kutuplaştırmak, bölmek değil, hukuk ve adalet teminatı ile farklılıklarıyla ve haklarıyla toplumu ortak paydalarda buluşturmak ve bütünleştirmektir.
Bunları gerçekleştirmeyen bir yönetim ve siyasal sistem başarılı ve makbul sayılır mı?
Yüz yılın bir muhasebesi yapıldığında başarılı bir yönetim, sistem ve siyasetten söz etmek mümkün gözükmüyor. En azından partiler açısından mümkün değildir. Çünkü siyasi partiler devletle toplum kadar farklı inananlar ve farklı kesimler arasında da aracı olmaları gerekir. Demokrasinin gelişmesi de buna bağlıdır.
Partiler ve politikanın amacı öncelikle yurttaşlarını vatan toprakları üzerinde insanca yaşanır kılmaktır. Hukukun hâkim olmadığı, özgürlüklerin güvence altına alınmadığı, kadın-erkek ve yurttaş eşitliğinin sağlanmadığı, faklılıkların haklarıyla var olmadığı bir ülkede siyasal sistemin, siyasetin ve partilerin başarısından söz edilemez. Başarı iddiası ancak hamasetten ibaret kalır.
Millet sevgisi, vatanperverlik, medenilik, gelişmişlik hamasetle sağlanmaz. Siyaseti hamaset sanan politikacıların ülkelerine ve insanına kalıcı bir yararı da olmaz.
Henry Louis Mencken, “Politikacıların içerisindeki halk ruhu, hırsızların ve sokak serserilerinin sahip olduğu halk ruhundan fazla değildir. Politikacıların amacı, her zaman kendi özel avantajlarını artırmak ve bunun için ellerindeki çok büyük güçleri kullanmaktır.”
Yüz yıllık ülke karnesine bakıldığında bir dönemi daha politikacıların hamasetiyle geride bırakmak üzereyiz. Ne yazık ki yeni dönemde yine en başından başlamak zorundayız.
İkinci yüz yılın başında da cumhuriyetin demokrasi ile taçlandırılması öncelikli hedef olarak karşımızda durmaktadır. Toplumsal uzlaşmaya ve “biz” olmaya bugün de ihtiyacımız var.
Barışı, hukuku, sistemin revizyonunu, yeniden yapılanmayı, kurumsal reformu, kalkınmayı, refahı, adil paylaşımı, hak ve özgürlükleri demokrasi ortak zemininde buluşarak gerçekleştirmeye bugün de ihtiyacımız var.
Siyasal sistemin neden olduğu veya bizzat kendisinin yarattığı sorunları yine aynı sistemle çözmek mümkün olmayacağına göre demokratik bir sistemde uzlaşmaya bugün de ihtiyacımız var, hem de yüz yıl öncesinden daha fazla.
Hamaset değil, artık siyaset zamanı…!
Abdulbaki Erdoğmuş