Şüphesiz medeni bir toplum, iktidar, yönetim veya devlet kan ve katliamlarla tesis edilmez, ortak akıl, bilgi, hikmet ve doğru bir siyaset ile ancak tesis edilebilir. Meşruiyet kaynağı adalet olmadıkça bir siyasetin, iktidarın, yönetimin ve devletin meşruiyeti de olmaz.
Diyebilirim ki Adalet, bir devletin/yönetimin omurgasıdır. Takdir edersiniz ki omurgasız insan gibi omurgasız bir devletin de itibarı, saygınlığı, güvenirliliği ve inanılırlığı yoktur. Esas itibariyle hukuk yoksa insana saygı da yoktur. Adil olmayanın herhangi bir dine veya etnik unsura ait olmasının da hiçbir önemi yoktur. Bütün dinler, özellikle de İslam; hayatın bütün alanlarında adaletin tahakkukunu ister. Çünkü yaratılış yasalarının kurucu ilkesi adalettir.
Hukuk devletinde yöneticilerin de özelliklerini belirleyen dini, inancı, etnik aidiyeti, mezhep ve meşrebi değil ehliyet ve adaletidir. Ehil ve Adil olmayanın yönetme hakkı yoktur, tersi zorbalık ve zulümdür ve buna rıza gösteren herkes de sorumludur. Ali Şeriati’nin ifadesiyle “İbadetinden kul kendi sorumludur ama adaletsizlikten tüm insanlık.”
İslam; siyaset, iktidar, yönetim, devlet kurmak için mücadele etmeyi öngörmez ancak adil olmayı ve adaletle yönetmeyi emreder:
“Siz ey imana ermiş olanlar! İnsaf ile hakikate şahitlik yaparak Allaha bağlılığınızda sıkı durun; ve herhangi bir kimseye karşı nefretiniz, sizi adaletten sapma günahına itmesin. Adil olun: bu, Allaha karşı sorumluluk bilinci duymaya en yakın olan (davranış)tır. Ve Allaha karşı sorumluluğunuzun bilincinde olun: şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır.” (Maide/5:8)
“Onlar, her türlü yalanı can kulağıyla dinleyenler, kötü olan her şeyi aç gözlülükle yutanlardır! Öyleyse (bir karar vermen için) sana gelirlerse ister onlar arasında karar verirsin, ister kendi hallerine bırakırsın: Çünkü eğer onları kendi hallerine bırakırsan sana hiçbir şekilde zarar veremezler. Ama eğer bir karar verirsen, onlar arasında adaletle karar ver: Allah adil davrananları bilir.” (Maide/5:42)
Hz. Ali’nin: “devletin dini adalettir” ifadesinden de açıkça anlaşılıyor ki, İslam’a göre bir devlet için birinci koşul; yönetim sisteminin adalete dayanması ve yöneticinin adil olmasıdır. Buna göre siyaset de adalet ve erdemle yönetmektir. Bu durumda devlet de, siyaset de adalet ile meşruluk kazanır. Hilmi Ziya Ülken’e göre de adalet, bütün erdemleri kendisinde barındıran kurucu değerdir.
Coğrafyamız ve ülkemizin de öncelikli sorunu ‘hukuk’ olduğuna göre Yeni Siyasetin kurucu ilkesi de ‘Önce Adalet/Önce Hukuk’ olmalıdır diye düşünüyorum. Toplumun adalet/hukuk ihtiyacını gideremeyen hiçbir siyasetin kalıcı barış, hakkaniyet, refah, gelişme ve kalkınma gerçekleştirebileceğini düşünmüyorum. Konfuçyus da “devletin hazinesi adalettir" demiştir.
Siyasette dillendirilen ve bildiğim kadarıyla sosyal demokratların ilk defa kullandıkları “önce insan” söylemini çok önemli ve anlamlı buluyorum. Ancak kamusal alan için aynı derecede bir anlam yüklemediğimi ve aynı önemi atfetmediğimi belirtmeliyim. Çünkü insanın öncelenmesi gereken durumların daha çok insan-insan ilişkilerinde, sosyal, toplumsal ve sivil alanda zorunlu bir ihtiyaç olarak ortaya çıktığını düşünüyorum.
Siyaset, yönetim, iktidar ve devlet gibi alanlarda öncelenmesi gereken ilkenin insandan önce ‘Adalet’ olduğuna inanıyorum. Adalet varsa ancak insan öncelenir. Varlıklar arasında insanın konumu da adalete göre belirlenmiştir. Çünkü adalet, her şeyin olması gereken yerde olmasını esas alır.
İnsan, değerlere ve yaptıklarına göre farklılaşır ve farklı muameleye tabi tutulabilir. İyi-kötü, medeni-ilkel, adil-zalim, bilge-cahil, güvenilir-güvensiz, yararlı-yararsız, sorumlu-sorumsuz gibi özellikleriyle yüceltilmeyi veya aşağılanmayı hak eder. Oysa Adalet hep yücedir ve hep de öyle kalacaktır. İnsan da adaletle yücelir, adaletsizlikle de aşağılanır.!
Ayrıca adalet farklılaştırılamaz, ayrıştırılamaz, bölünemez, parçalanamaz, dinlere, inançlara, etnik unsurlara, sınıflara bakılmaksızın her alanda, her yerde, herkes ve her kesim için olmazsa olmaz temel bir ilkedir. Ayırımcılığı ortadan kaldırmak, farklı olanın haklarını tanımak, zayıfı, ezileni, yoksulu korumak ancak adalet sistemi ile mümkündür.
Afrika ve Amerika’nın, Asya ve Avrupa’nın, Müslüman ve gayri Müslim’in, dinli ve dinsizin, siyah ve beyazın, zengin ve yoksulun, kadın ve erkeğin, Türkün ve Kürdün, Alevi ve Sünni’nin, eşit derecede adalete ihtiyacı vardır. Adalet; emaneti ehline, hakkı sahibine teslim etmektir.!
Ayrıca bütün canlılar ve tabiatın kendisi insanlar kadar adalete muhtaçtır. Nesli tükenen canlıların veya yaşam hakkı tanınmayan varlıkların sorunu adaletsizlik değil midir? İnsan olsun, hayvan olsun, hak ihlallerinin nedeni adaletsizlik değil midir? Çevre kirliliğinin dahi nedeni, tabiata yönelik adaletsizlik değil midir?
Dilediğini yapmaya muktedir olan Cenab-ı Allah da, gücünü ve iradesini ‘Adalet’ ile sınırlandırmıştır. Dilediği gibi değil, adaletle hüküm vereceğine söz vermiştir:
“Kıyamet günü için adalet terazileri kuracağız. Öyle ki hiçbir kimseye zerre kadar zulmedilmeyecek. (Yapılan iş) bir hardal tanesi ağırlığınca da olsa, onu getirip ortaya koyacağız. Hesap görücü olarak biz yeteriz.” (Enbiya 21/47)
Kanaatime göre Adalet; dinlerden, inançlardan bağımsız olarak iman edilmesi gereken bir ilkedir. Adalet; İnsan dahil hiç bir varlığa değiştirilemez, din, devlet, millet, ümmet, cemaat, iktidar veya toprak için feda edilemez.!
İnsanların bir dine, Tanrıya inanma, iman etme zorunluluğu yoktur ancak her insanın adalete inanma, iman etme zorunluluğunda olduğuna, inanmıyorsa teslim olması aksi halde zorla boyun eğdirilmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü her varlığın ortak ilkesi ve ortak ihtiyacı adalettir. “Adalet göğün direğidir, yıkılırsa gökyüzü yerinde durmaz” Kutadgu Bilig
Sadece ülkemiz değil, insanlık adalete muhtaç, en çok da hukuk tanımayan coğrafyamız adalete muhtaç! Bu nedenle yeni siyaset arayışında olanlara, özellikle de sivil-demokratik siyaset iddiasında olanlara diyorum ki, kurucu ilkeniz ‘Önce Adalet/Önce Hukuk’ olmalı…! Hukuk tesis edilmeden “önce insan” demek fantezi gelebilir..!
Abdulbaki Erdoğmuş