Bir Tripot Bir Kamera Bir Mafya (2)
Yine bir pazar günü ve yine gündem aynı ancak dizinin oyuncuları ve konu başlıkları farklı. Yine tüm Türkiye olarak Pazar günü Sedat Peker'in yapacağı yeni açıklamalara kilitlendik ve yine beklendiği üzere sabah 7.30 da bütün Türkiye'yi ayağa dikti, memleketi kışlaya çevirdi, kendi tabiriyle "yoklama" aldı Sedat Peker. Bu hafta ne söyleyecek diye bir an önce videoyu izlemek için adeta alarm kurdu insanlar.
Hem bu haftaki yayınlanan videoda ki iddialar ve isimler hakkında, hem de genel anlamda Geçen hafta yayınlanan videonun ardından Türkiye kamuoyunda yaşananlar ve konuşulanlara dair tabir yerindeyse nabız yoklama ihtiyacı hasıl oldu.
Öncelikle bu haftaki videoda benim açımdan hafta içinde Sedat Peker'in yaptığı açıklamaları düşünecek olursak "Kol ve bacak koparacağım" gibi açıklamalar ile beklentileri çok yüksek tuttuğunu düşünürsek "dağ fare doğurdu" diyebilirim ancak yine de anlatılanlar çok çok önemli.
Sedat Peker'in 8.nci videosu diğer 7 videodan bâriz ayrılıyor.
Peker bu videoda ucu saraya dokunacak bazı iddialar öne sürdü. Saygı ve edep çerçevesinde "Tayyip Abi bütün bu iddialarım karşısında siz bana inanmadınız, onlara inandınız" diyerek sitem etti ve "haftaya helalleşeceğiz" diyerek yine beklenti oluşturdu.
Bundan önceki 7 video iç hukuku ilgilendiren Mafya - Siyaset - Devlet üçgenine aitti.
8. video ise doğrudan uluslararası hukuku ilgilendiren Savaş- Silah ve Kara para üçgenine ait.
Kendi imkânlarıyla Suriye'deki Bayır bucak Türkmenlerine silah gönderdiğini söyleyerek bununla birlikte bazı yetkililerin "senin konvoya ilave tır koyacağız" diyerek burada benim haberim olmadan 'SADAT', Türkmenlere gönderilmesi gereken silahları, El-Nusra’ya teslim etti. El-Nusra Suriye’deki Türkmenlere karşı savaşıyordu.”
“Suriye’de şehit olan millet ama zengin olan bir grup insan“ diyen
Sedat Peker, Bu iş için Cumhurbaşkanlığı idari ilişkiler başkanı Metin Kıratlı'nın onay vermesiyle, Berat Albayrak, Murat Sancak, Ramazan Öztürk ve Ebu Abdurrahman isimlerinin hakim olduğu Suriye üzerinden ticaret yapan yasadışı bir ağ olduğunu iddia etti.
Tüm bunlarla birlikte bir önceki yazımızda da belirttiğimiz üzere kendisinin de içerisinde olduğu ve itiraflarda bulunduğu "Cinayetler, kaçakçılıklar, kokain trafiği vs birçok şeyden bahsediyor, ve bütün bunları 'kendine göre' delillendirerek ortaya koyuyor.
Sedat Peker'in kim olduğu kişiliği ne iş yaptığı zaten ortada, bunu kendisi de ifade ediyor, ancak hukuken anlattığı bütün bu kriminal hadiselerin ne olduğuna bakılması, araştırılması lazım. Ama geçtiğimiz hafta içindeki Ak parti grup toplantısında da anlaşıldı ki bu iddialar araştırılmayacak, üzerine gidilmeyecek. Görünen o ki bütün bu yaşananların, hukuksal olmasa da siyasi sonuçlarını önümüzdeki zamanda hep birlikte göreceğiz. Ancak şunu da söylemeliyim ki Sedat Peker, bildiği bazı şeyleri belgelerle ortaya koyabilirse Türkiye hakikaten tam olarak bir rezaletin içerisine düşmüş olacak...
Yeni video yayınlandığı için yazıya bu video üzerindeki iddialar ile başlamak istedim.
Geçen haftaya dönersek, Peker'in şimdiye kadarki iddialarına karşı Süleyman Soylu'nun ve hafta içinde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın inkar ve yalanlama yolunu seçiyor olması kanaatimce kendi partilerine ve ülkeye yapılabilecek en büyük kötülüktür. Eğer söyledikleri gibi gerçekten, gerçek anlamda inanarak bütün bu iddialara yalan diyorlarsa, hakikaten abdestlerinden şüpheleri yoksa bir an önce kendilerine bağlı olan savcıları harekete geçirip bu iddiaların yalan olduğunu belgelerle, gerçek bilgilerle topluma sunmaları gerekir. Eğer gerçekten haklılarsa bundan daha elzem, daha gerekli ne olabilir. Bu denklemde toplumun %90 gibi bir oranda Sedat Peker'e inandığını bile bile bu işi yargıya taşıyarak aklanma yolunu seçmiyor olmalarını, suçluluk psikolojisinden başka bir şeyle açıklamak mümkün olabilir mi.
Hiçbir dönemde olmadığı kadar kendilerine bağlı olduğu açıkça görülen hukuk adamlarına bu işi havale etmemelerinin sebebi, savcıların bu girdaba girdikleri anda hukuk'a bağlılıkları üzerine ettikleri yeminin baskın gelmesiyle bütün bu hukuksuzlukları, içlerinden birkaç tanesinin gemileri yakıp ortaya çıkarma korkusu olabilirmi acaba?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun Habertürk'te, gazetecilerin de katıldığı ve bütün Türkiye'nin pürdikkat beklediği program hakkında benim izlenimim tam anlamıyla bir "Kaçak güreşiydi" programın ilk 45 dakikasında kendisine soru sorulmasına müsaade etmeyen! Sadece Bakanlığı döneminde yaptığı faaliyetlerden bahseden
Süleyman Soylu, gündemde hiç yok iken 2015 yılına dair bir takım iddialar ortaya attı ve bazı suçlamalarda bulundu. Özellikle de Ahmet Davutoğlu'nun Başbakanlığı döneminde yaşananlara dair bazı iddilarda bulundu. dedim ya "Kaçak güreşi" Ahmet Davutoğlu'nun da geçmiş dönemde Başbakanlık yapmış olmasını unutuyor olmalı ki, Gazetecilerin Erkan Yıldırım ile alakalı sorusu karşısında Süleyman Soylu, "Aman efendim! Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanlığını yapmış bir insanın oğlu hakkında bu tür iddialara inanmak doğru olur mu? diyor.
Yani böyle bir giriş yaparak Binali Yıldırım'a veya oğlu Erkan Yıldırım'a, (Binali Yıldırım'ın ifadesi ile) venezuela'ya götürülen kitler, maskeler vesaire sağlık malzemeleri ile alakalı hiç bir soru sorulmaması gerektiğini mi söylüyor? Yani hangi şirket üzerinden götürdüğü, faturalarının nerede olduğu, gümrük çıkış belgeleri, bu malzemeleri hangi derneğe, hangi vakfa veya hangi devlet kurumuna teslim ettiği ile alakalı bir açıklama veya bir basın toplantısı yapmayacak mı, bunlar kendisine sorulmayacak mı, sorulmamalı mı? Yani özetle Süleyman Soylu'nun söylemek istediği bu şahsın (Sedat Peker) beyanlarına kesinlikle inanmamamız gerektiği yönünde. Peki Sayın Soylu sizin dediğiniz olsun, bu kadar ağır iddialar karşısında Sedat Peker'e inanmayalım. Peki size nasıl ve neden inanalım? Siz bu iddialar tamamen gerçek dışıdır dediğiniz anda sizin söylediğinizi mutlak doğru olarak mı kabul edelim? Toplumun bu şekilde davranmasını mı bekliyorsunuz?
Az önce de söylediğim gibi yargıdaki Bütün sıkıntılara rağmen, yargının siyasetin vesayeti altında kaldığı açıkça ortada olmasına rağmen (Çünkü 15 Temmuzdan sonra yargı oldukça fazlası sindirildi, objektifliği ve bağımsızlığı tartışılır hale geldi) buna rağmen toplum bu yargıya git, aklan ve gel diyor.
Habertürk'teki programda gazetecilerin ısrarlı sorularına gerçek anlamda doyurucu cevaplar verilmediği açıkça görülen ve gazeteciler tarafından "sorularımıza cevap vermiyorsunuz efendim" gibi ifadelerle teyit edilen bu durum karşısında gazetecilerin de hiç olmazsa "Efendim bu tutumunuz devam ederse programı terk edeceğiz" diyerek, devam etmesi halinde terk etmelerini beklerdim.
Çünkü orada bulunan 4 tane gazeteciye hiçbir şekilde soru sordurmadı, soruldu ise de cevap vermedi. Hafta boyunca kendi hazırladığı konuşmaları kendi istediği cevapları verdi.
Söylediğim gibi gazetecilerin program sona erdikten sonra katıldıkları programlarda, attıkları tivitlerde "Süleyman Soylu sorularımıza doyurucu cevaplar ver(e)medi" demeleri gazetecilerin yenilgiyi kabul etmeleri anlamına gelir. Süleyman Soylu'nun gazetecilik görevlerini yaptırmadığını anladıkları anda programı terk etmelerini engelleyen neydi anlayamadım.
Bununla birlikte seviyeninde belden aşağıya indiği herkesçe görünür durumda.
Devletin İçişleri Bakanı'nın Sedat Peker'e yönelik, "bir kadına tecavüzden dolayı soruşturma geçirmiş ve karısının iç çamaşırlarına sığınan adam" diyor. Sedat Peker ise cevaben, "Namussuzluk yapmayın Defne Hanım'ın evinde kimin kalp krizi geçirdiğini açıklarım, şansınızı zorlamayın" diyor vs vs...
85 milyondan önünde ekranda konuşulanlara bakar mısınız? elbirliği ile devletin şahsı manevisini ne hale getirdiler.
Bu sidik yarışı nereye varır onu bilmem, ancak ekran önünde yaptığınız bikinili fantezilerinizle Devleti daha fazla rezil etmeyin lütfen.
Grup toplantısında Cumhurbaşkanı'nın, Süleyman soylu'ya açıkça sahip çıktığı ortada, ancak bununla beraber aklımın bir kenarında, iddialar ne kadar ağır olursa olsun buna benzer durumlarda Cumhurbaşkanı'nın kamuoyu baskısıyla değil de, kendi istediği bir zamanda ismi bu tür şaibeli işlere bulaşmış olan kişileri görevden aldığını biliyor ve hatırlıyorum. Süleyman Soylu özelinde de böyle bir şey olabileceği düşüncesi bende oluşmuş durumda. Ancak Sedat Peker'in iddialarının mahiyetinin nerelere ulaşacağı, sadece Süleyman Soylu ve ismi geçen kişiler ile sınırlı kalıp kalmayacağı, Cumhurbaşkanının Süleyman soylu'ya sahip çıkıp çıkmayacağı ile tam orantılıdır. Yani bu iddialar Süleyman Soylu ve ismi geçen kişilerle sınırlı kalacak ise Cumhurbaşkanı ileriki bir zamanda Süleyman soylu'yu görevden alacaktır, ancak bu işin ucu saraya kadar uzanacaksa, Cumhurbaşkanı ne pahasına olursa olsan Süleyman Soylu'yu sahiplenmeye devam edecek, ve iddialar ne kadar artarsa artsın bununla alakalı savcıları harekete geçirmeyeceği kanaatindeyim.
Görelim Mevlam Neyler...