BURASI MEKSİKA DEĞİL, TÜRKİYE CUMHURİYETİ
Atalarımız boşuna dememiş;
Haddinden fazla şiddet, gayedeki Hikmet’i yok eder...
Atasözlerimiz gerek hayatımıza yön vermede gerek birtakım sıkıntılarımızdan kurtulma noktasında gerek zenginlikte gerek başarımızda gerek başarısızlığımızda gerek fakirliğimizde bize yol göstermek için, atacağımız adımları daha sağlam, daha emin olarak atabilmemiz için ve karanlık bir yolda adeta el fenerimiz olması bakımından pek kıymetli kültürel zenginliğimizdir.
Her millete, her ırka, her topluma, her ülkeye nasip olmaz böyle bir kültürel zenginlik...
Derin mazisi ve köklü bir geçmişi olması gerekir böylesi değerli bir hazineye sahip olması için bir milletin...
“GEÇMİŞİNİ BİLMEYEN GELECEĞİNE YÖN VEREMEZ.”
Mustafa Kemal Atatürk
Tüm gençlerimize, özellikle "Z" ve "Alfa" kuşağına, mutlaka atalarımızın bu değerli mirasını öğretmemiz ve bu paha biçilmez mirasın hayatlarında uygulamaları gereken çok değerli bir hazine olduğunu eğitim ile ilmek ilmek işlememiz gerektiğini düşünüyorum.
Çünkü atasını bilmeyen nesiller kuru bir yaprak gibi, esecek en ufak bir sert rüzgârda veya birilerinin yönlendirmesi ile bir o yana, bir bu yana savrulur durur…
Ve bu yön bilmeden, iz bilmeden savrulmanın sonunda da kendini hapishanede dahi bulabilir.
“Gönüllü piyon olursan, tutar, herkes sana şah olmaya kalkar.”
Dr. Meryem ÇILDIR
EL CHAPO MEKSİKA UYUŞTURUCU BARONUNUN YAKALANAN OĞLU, ÇATIŞMALAR SONRASI SERBEST BIRAKILDI
18 Ekim 2019 tarihli BBC News Türkçe’nin haberine göre;
“Meksika'nın Sinaloa eyaletinde, ‘El Chapo’ (Bücür) lakaplı uyuşturucu baronu Joaquin Guzman'ın oğlu Ovidio Guzman Lopez'in devriye gezen güvenlik güçlerince yakalanmasının ardından şiddetli çatışmalar çıktı.
Uyuşturucu karteli Sinaloa'nın ağır silahlı üyelerinin polisler ve askerlerle çatışması, Culiacan kentinde paniğe neden oldu.
Ovido Guzman Lopez serbest bırakıldı.
Meksika Devlet Başkanı Andrés Manuel López Obrador, güvenlik güçlerinin Lopez'i bırakma kararını savundu.”
2022 YILINDAN BU YANA TORPİLLİ MAKAM HIRSIZLARINA KARŞI HAK, HUKUK, ADALET MÜCADELESİ VERİYORUM
Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlı görev yapan doktoralı bir kadın bilim öğretmeni olarak adeta torpilin başkenti haline gelmiş Balıkesir'de sınav ile kazanmış ve kadrolu olarak görev yapmış olduğum Şehit Prof. Dr. İlhan Varank Bilim ve Sanat Merkezi’nden hiçbir somut gerekçeye dayanmayan yalan ve iftiralarla bezenmiş ifadeler yüzünden kovuldum. Oysaki daha birkaç ay önce Milli Eğitim Bakanlığımızın gerçekleştirdiği Eğitim Kurumlarına Yönetici Seçme yazılı sınavını ve mülakatını kazanmış olduğum halde, Balıkesir'de sıralı amirlerin iç içe, kol kola girmiş birbirini destekleyen son derece nahoş ve devlet teamülleri ile yakından uzaktan alakası olmayan bir şekilde, okul müdüründen tutun Sayın Karesi Kaymakamı ve Sayın Balıkesir Valimize kadar Ankara destekli, torpil sistemi ile hareket edenlerce bana yaşatılan hukuksuz bir sürece karşın, liyakatli ve muhafazakar bir kadın bilim öğretmeni olarak bilim düşmanı ve makam hırsızlarına karşı hakkımı, hukukumu ve adalet arayışımı, canım pahasına, kelle koltukta, tüm baskılara, yıldırmalara, yalan ve iftiralara, mobbinglere, püfürükten göstermelik muhakkik soruşturmalarına, ceza ve sürgünlere, fetövari kumpaslara, fiziksel düzenlenen bez futbol topu saldırısına rağmen, Hanımefendiliğimden asla ödün vermeden, asla boynumu eğmeden, başım dik, alnım açık şekilde, gerek Türkiye Cumhuriyeti’nin Aziz Mahkemelerinde gerekse eğitimci gazeteci bir köşe yazarı olarak kalemim ile destansı bir şekilde, adeta dudak uçuklatan ve hatta zaman zaman üç buçuk attıran, zaman zaman da yüreklerine korku salan bir hak, hukuk ve adalet mücadelesi verdim. Halen hakkımı zerre kadar alamamış olmamdan dolayı bu efsane mücadeleyi vermeye de devam ediyorum.
Allah büyük!
“Görelim Mevlam neyler, neylerse en güzelini eyler” …
TEK BAŞIMA HAK, HUKUK VE ADALET MÜCADELESİ İÇİNDEYİM
Düşünebiliyor musunuz, tam üç yıldır makam hırsızlarına karşı, bir kadın öğretmen olarak liyakat mücadelesi veriyorum. Karşı taraf belki on kişi, belki yüz kişi, belki de çok daha fazla… Bunun kökü nereye kadar uzanıyor belli dahi değil. Birkaç iyi insan dışında bir Allah'ın kulu da çıkıp cesaretini toplayıp “Hoca Hanım haklı” demedi, diyemedi.
Herkes çıkarcı, menfaatçi, korkak, pısırık, dalkavuk çıktı. Demek ki haktan, hukuktan, adaletten yana bir tek insan kalmamış günümüzde. Siz bakmayın o sokaklara dökülen insanlara… Acaba o sokaklara dökülen insaların yüzde kaçı belediyelerde çalışıyor? Yüzde kaçı belli bir partinin il ve ilçe başkanlıklarında görevli? Bağımsız ve bağlantısız özel sektörde çalışan eylemci sayısı acaba kaç? İnanın bana, " yüz" kişi dahi çıkmaz. Çoğu ideolojik hastalık bataklığına saplanmış, gerçekleri görmemek için gözünü kulağını kapatmış, analiz ve değerlendirme yapma yetilerinden çok uzak kişiler. Ya menfaatleri uğruna bu yoldalar ya tamamen ideolojik olarak karışıklık çıkarmak üzere güdümlenmiş İslam düşmanı, Allah düşmanı, Peygamber düşmanı, Kur'an-ı Kerim düşmanı, Camii ve Müslüman düşmanı, bataklığa saplanmış, tüm bu değerlerden çaresizce hıncını çıkarmak isteyen kişiler, ki böyleleri inşallah kendi kinlerinde ve o ait oldukları, bulundukları bataklıkta çırpına çırpına geberirler.
MERYEM ÖĞRETMEN HAKKINI ARAYINCA HERKES LÂL KESİLDİ
Kadın hakları savunucularının, iletişim uzmanlarının, medya mensuplarının ve elinde yanlışı düzeltme erki bulunanların haklı mücadelemde bana destek olduğunu sanıyorsanız, çok yanılıyorsunuz…
Herkesin dili tutuldu, herkes lâl oldu.
İnşallah haklı olduğumu bilenlerin, bilerek isteyerek ve kasti olarak dili lâl olanların ahirette de dilleri lâl olur.
Bazen kalabalıktan fayda değil, zarar dahi gelebilir.
Hak, hukuk ve adalet için ayağa kalkayım derken, tutar ters bir hareket yapar, bir çuval inciri berbat eder, oturur aşağı. O yüzden kiminle yol yürüyeceğine çok dikkat etmek gerekir. Herkesten destek alacağım derken bazıları çıkar, köstek olur, haberin dahi olmaz...
Kazanayım derken, komple yokuş aşağı dahi gidebilir insan.
PROJE: İZMİRLİ DİLRUBA KAYSERİLİOĞLU
O biçim makyaj yaparak hazırlanmış, giyinmiş ve süslenmiş ki, İzmir'de sokak röportajı vererek oldukça rahat bir şekilde ağzına geleni söylemesi hiç şaşırtıcı değildi. Röportaj sonrasında 12 Ağustos’ta tutuklanan ve 17 gün boyunca birtakım ana akım medyanın gündeminden nedense hiç düşmeyen, sürekli gündemde canlı tutulan ve 17 gün sonra çat diye serbest kalan Dilruba Kayserilioğlu...
İşin başlangıcından sonuna kadar gidişatı incelerseniz ve serbest kaldıktan sonra ilk iş alel acele nereye gittiğine bakarsanız rahatlıkla Dilruba Kayserilioğlu'nun baştan sona bir proje olduğunu görürsünüz.
Onu savunan birtakım ana akım medya, sadece özgürlükler noktasında kimseyi asla ve katiyen savunmaz. Onlar için özgürlük, hak, hukuk ve adalet hiç önemli değildir. Ne zaman birtakım ana akım medya için hak, hukuk, adalet ve özgürlük önem ve değer kazanır? Sizi ne zaman savunur?
O kişi özel olarak öğretilip hazırlanmış ve hazır hale getirilmiş, bir proje ürünü olarak toplumun önüne çıkarılmışsa…
Bıkmadan, usanmadan, tüm işlerini güçlerini bırakırlar, amansızca bir mücadele ile savunmaya ve sürekli olarak gündemde tutmaya kalkarlar.
Gören de onları özgürlükçü basın zannedecek. Peh!
Sizi savunmaları veya sizi gündeme getirmeleri için ya onlar gibi olacaksınız ya da onların önemli bir projesi olacaksınız. Aksi asla mümkün değildir.
Yoksa sittin (60) sene değil, 600 yıl olsa yine sizin sesinizi duymazlar, duyurmazlar…
Çünkü işlerine gelmez.
Onlar işlerine ne gelirse, ceplerini ne doygunlaştırırsa onu duyar, onu görürler, onun sesi olurlar, onu gündeme taşırlar.
Tam bir dalkavuk basın ile karşı karşıyayız.
Sanırım ülkemizin başına gelecek en büyük felaketlerden biri, bir gün ana akım medyanın tamamen dalkavuk basın haline gelmesi ve gazetecilerin tamamının dalkavuklardan oluşmasıdır.
Günümüzde bile ana akım medyada tarafsız ve objektif olarak görevini yerine getiren tek tük birkaç gazeteci ancak vardır.
Türk basınında yerden bitme dalkavukluk sorunu, felaket noktasında çığ gibi büyümeye devam ediyor...
Hele bazıları var ki, üzerlerinden vıcık vıcık dalkavukluk akıyor. Utanmaları, arlanmaları maalesef hiç kalmamış.
GÜNLERDİR HAK, HUKUK, ADALET ARAYAN BİRTAKIM PARTİ LİDERLERİ
Bu birtakım parti liderleri neden ve niçin hak, hukuk, adalet arıyor? Efendim herkesin malumu olduğu üzere, İBB Belediye Başkanı’nın gözaltına alınması ve ardından tutuklanması olayı...
Başımızı çevirdiğimiz her yerde, bir anda ortaya çıkan bu birtakım insanlar, sanki yeni öğrenmiş gibi, ilk defa böyle bir şey duyuyormuş gibi, “Hak, hukuk, adalet!” diye bağırmaya, çağırmaya ve eylem yapmaya başladılar.
Arşimet'in "Euraka" diye bağırması gibi...
KİM İÇİN HAK, HUKUK, ADALET ARIYORLAR?
TABİİ Kİ SADECE VE SADECE KENDİLERİ İÇİN VE KENDİLERİ GİBİ OLANLAR İÇİN
Son derece ironik ve tutarsız!
Aşırı samimiyetsiz buluyorum.
Neden?
Hak, hukuk ve adalet çığlığı atılacaksa herkes için atılmalı…
Birkaç ensesi kalın kişi için veya sadece iltimaslı bir zümre için değil!
Onlardan olmayan veya Dilruba Kayserilioğlu gibi baştan aşağı bir proje olmayan başka her kim olursa olsun, toplumsal olarak önemli bir hak, hukuk, adalet arayışına girmiş olsa dahi, bu birtakım parti liderleri ve onların uzantıları ile onların ana akım medya ayağı, asla sizi duymaz, görmez, sizin mücadelenizle ilgilenmez.
Hasbelkader duysalar dahi, sizi aramış olsalar dahi (çünkü şahsımı arayan çok oldu) öncelikle konu hakkında detaylı bilgi almak istediklerini söyler ve ardından sizin hakkınızda detaylı bir araştırma yaparlar. Eğer siz de şahsım gibi Mason, Lion’s, Rotary kulüplerine üye değilseniz, kökü dışarıda birtakım Cemaat adı altındaki terör örgütlerine bağlı değilseniz, bir provokatör değilseniz, arkanızda İngiltere, Amerika ve siyonistler yoksa…
Sadece ve sadece Millî Eğitim Bakanlığına bağlı bir devlet okulu olan imam hatip lisesinden mezun, sadece ve sadece Allah rızası için tesettürlü olmayı tercih eden bir kadın iseniz…
Sadece ve sadece kendi öz başarınız ile tırnaklarınızla kazıya kazıya bir yerlere gelmişseniz, kimseye zerre kadar bir diyet borcunuz yoksa...
Hele hele ilkokuldan doktoraya kadar tüm diplomalarınız gerçekse herhangi bir diplomanızda birtakım hile hurda işler yoksa…
Yazdığınız cebir ve sayılar teorisi alanındaki doktora tezinizi Türkiye'de tek, dünyada dört kişiden biri olarak çalışmışsanız (şahsım gibi) …
Ve sadece ve sadece Türkiye Cumhuriyeti’nin öz ve öz evlatlarının ilim ve bilim çalışmalarında başarılı olmaları için gece gündüz demeden seve seve özveri ile çalışıyorsanız…
İşte o zaman “hak, hukuk, adalet” diye 7/24 bankamatik gibi bağırıp çağıran kitle, birtakım parti mesupları ve onların ana akım medya ayağı sizi direk engelleyerek siler, sizin son derece yerinde olan hak, hukuk, adalet arayışınıza karşılık sağır, dilsiz ve duyarsız kalır.
GAZETECİ UĞUR DÜNDAR ŞAHSIMI "X" PLATFORMUNDAN ENGELLEMİŞ
Gazeteci Uğur Dündar ile eğitimci gazeteci bir köşe yazarı olarak uzaktan yakından hiçbir ilgim ve alakam yoktur!
Kendisine ne bir köşe yazımı yolladım, kendisini ne "X" platformu üzerinden ne de farklı bir sosyal medya kanalından takip ettim ya da herhangi bir paylaşımına herhangi bir yorum yazdım…
Gelin görün ki, bir arkadaşım "X" Platformu üzerinden Uğur Dündar'ın bir Twit’ini bana yollamış, paylaşmak istemiş, tıkladım, baktım, “Açılmıyor” dedim.
“Dur bir bakayım” dedi, sonra “Allah Allah, bende açılıyor, çok tuhaf” dedi.
Bir baktım ki, şahsımı engellemiş. Hı? Nasıl yani? Gülmekten karnım ağrıdı…
İşte bunlar bu kadarlık gazeteci.
Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kadın bilim öğretmenini engelleyecek kadar gazeteci.
Böyle miadı geçmiş, olaylara nesnel bakamayan gazeteciler çok açık söyleyeyim, artık müzeye kaldırılması gereken fosil gazetecilerdir. Günümüz dünyasında işler böyle yürümüyor artık!
Sorsan, kadın haklarından dem vurur…Sorsan, sözde liyakatten yana tavır takınır…
Sorsan, hak, hukuk, adalet arayışından yana olduğunu söyler…
Sorsan, kadınların devlet kurumlarında yönetici olmalarından yana olduğunu söyler...
Mangalda kül bırakmazlar…
Fakat mini etekli olacak kadın dediğin onlara göre, hatta öyle mini etek giyeceksin ki, mini minicik olacak…
Tesettürlü ise asla, zinhar olmayacak!
Bilmem hangi liseden mezun olacak, imam hatip okullarından asla mezun olmayacak. İmam hatipli olmuş olsa dahi, birtakım Cemaat bağlantılı, carttt curtt birtakım alengirli işleri olacak.
Gerçek başarılı değil de "mış" gibi, başarılı imiş gibi algı yapacak. Bu ülkenin çocuklarına gerçekten bilim öğretmeyecek, püfürükten göstermelik Bilsem Tübitak projeleri yapacak.
O zaman görün bakın, sizi nasıl el üstünde tutuyorlar? Sizin ayağınızın altına nasıl kırmızı halılar seriyorlar? Nasıl prenses muamelesi yapıp sürekli kutlama adı altında pasta kesiyorlar, sizin için...
ALLAH'IN LANETİ, TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN SAYIN CUMHURBAŞKANI’NIN VEFAT EDEN ANNESİNE KÜFÜR EDENLERİN ÜZERİNE OLSUN
Adam olmayı bırakın, insan dahi olmayı başaramamış, ayaküstü leş pozisyonunda birtakım oksijen zararlıları kalkıp bu dünyadan göçmüş, ebediyete intikal etmiş, Allah'ın rahmetine kavuşmuş, çok değerli Annemiz merhum Tenzile Hanımefendi’ye çok aşağılık bir şekilde, ne yazık ki, küfürler etmişler. İnşallah hepsinin dilleri kopar.
Bu küfredenlerin ardında, şahsi fikrim olarak söylüyorum, birtakım kişilerin yönlendirmesi olduğunu düşünüyorum. Yani olayın kendiliğinden gelişmesi ile değil, bu küfrün yine birtakım odakların çok kirli bir projesi olduğunu düşünüyorum.
Olayları çığırından çıkarma projesi olduğunu düşünüyorum.
Çünkü Sayın Cumhurbaşkanımızın sinir sistemini bozmaya çalışarak sağduyu ile hareket etmesini önlemek amacını güttüklerini düşünüyorum.
Allah'ın laneti, mertçe mücadele edemeyen, aşağılık, sefil insanların üzerine olsun inşallah!
Olaydan, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kadın öğretmeni olarak derin bir üzüntü duyduğumu ve üzüntüden günlerce baş ağrısı çektiğimi Sayın Cumhurbaşkanımız’a bu köşemden bildirmek istiyorum.
Mert insanın mücadele alanı ve mücadele şekli ile namert insanın mücadele alanı ve mücadele şekli asla bir olmaz!
Biri mertçe, başı dik mücadele eder.
Diğeri ayak üstü "leş" şeklinde, kokuşmuş bir zihniyetle, namertçe...
Hem söylemleri dehşete düşürür hem de bunu nasıl söyleyebildikleri…
Tertemiz dimağların algılayabileceği bir üslup asla kullanmazlar. Çünkü ait oldukları çukurlarda öyle pisliklere bulanmışlardır ki, anormal olan kokuşmuşluklarını normal ve sıradan insanların yadırgamayacağını düşünecek kadar dahi beyinleri işlemiyordur…
Normal ve sıradan insanımıza tavsiyem; anlamaya çalışmayın, sizinle asla aynı frekansta değil bu güruh…
Temiz bir dünya bakış açısıyla o ruh hallerini tam olarak anlayabileceğimizi sanmıyorum.
Şehzadebaşı Camii avlusunda ve tarihi mezarların üzerinde ortaya çıkan manzaralar hakkında konuşmak dahi istemiyorum. Ancak, bu kadar iğrenç işleri de ancak ayak üstü "leş" birtakım iğrenç kişiler yapar. Hiçbir aklı selim gencimizden bu necis hareketlerin ortaya çıkabileceğini düşünmek dahi istemiyorum. Bunu yapsa yapsa İslam düşmanları, Müslüman düşmanları, Camii düşmanları yapar ve eceli gelen köpek gider, Camii duvarına "işer"…
O gece Şehzadebaşı Meydanı’na giden, inandığı partiye veya düşünceye destek veren, kimseye zarar vermeyen, Kahraman Türk polisimize saldırmayan, hak, hukuk ve adalet mücadelesinde samimi kişileri tenzih ediyorum.
TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İŞLEYEN BİR HUKUK VE ADALET SİSTEMİ VAR
Adalet ve hukuk sistemi, bazen şahsımla ilgili konularda görüldüğü üzere, torpilim yok veya Ankara'da dayım yok diye, istediğimiz hızda veya doğrultuda işlemeyebiliyor. Fakat gerçeklerin er veya geç, ortaya çıkmak gibi bir huyu var.
Bu yüzden sonuna kadar, bıkmadan, usanmadan hak, hukuk, adalet ve hatta liyakat hakkımı arayacağım!
Bundan kimsenin zerre kadar şüphesi olmasın.
Ne zamana kadar hakkımı arayacağım? Adalet ve Hukuk, gerçekten hakkımı haklı olduğum için şahsıma teslim edinceye ve torpilli makam hırsızlarına gereken ve hak ettikleri cezayı verinceye kadar…
Veya Ankara’daki paşa gönüllüler duyup da torpilli makam hırsızlığına bir son verinceye kadar…
Hakkımı, her zaman Hukuk çerçevesinde, Adalet yolunda, Hanımefendiliğimden asla ödün vermeden, kimseye küfür ve hakaret etmeden aradım ve arayacağım.
Şahsıma yönelik küfür ve hakaretler gırla giderken; yalan ve iftiralarla birtakım fetövari kumpaslar kurmaya kalkışılıyorken; hatta ve hatta şahsıma yönelik bez futbol topu saldırısı düzenleyip yaralanmama sebep olunuyorken ve bu saldırının önü bilerek isteyerek ve kasti olarak açılıyorken; tüm bunlara göz yuman kişilerin amacının ve maksatlarının ne olduğunu gayet iyi biliyorum.
Bu kişiler amir dahi olmuş olsalar, üst düzey yönetici dahi olmuş olsalar, mutlaka ve mutlaka, eninde sonunda, Türk adaleti onları ensesinden bugün olmasa bile yarın yakalayacaktır ve haketmiş oldukları cezaları verecektir.
Bundan şüphem yok!
TÜRKİYE CUMHURİYETİ ASLA MEKSİKA GİBİ BİR ÜLKE DEĞİLDİR.
Adaletin olduğu yerde, hak ve hukuk olduğu bir ülkede...
Meksika örneğindeki gibi, haddinden fazla şiddet göstererek Kahraman Türkiye Cumhuriyeti’nin Polisi’ne saldırmak, Kahraman Türkiye Cumhuriyeti’nin Polisi’ni yaralamak, Sayın Cumhurbaşkanımız’ın Rahmetli Validesine ağza alınmayacak küfürler etmek, Camiiye saldırmak, tarihi mezarları yıkmak, Camii içinde alkol almak, Camii duvarına işemek ve yapılanların yanlarına kâr kalması olacak işler değildir.
Koskoca, anlı şanlı Türk Devleti asla diz çökmez!
Türk hukuk ve adalet sistemi bu olanlara asla taviz vermez!
Çünkü burası Meksika ülkesi değildir.
Türkiye Cumhuriyeti'nde demokrasi ve barışçıl eylemler ile haklı söylemler her zaman kazanır.
Sağduyulu Türk halkı bu provokatöre asla prim vermez!
Çünkü provokatörlerin istedikleri tek şey, işi çığırından çıkarıp iç kargaşaya, iç karışıklığa sebebiyet vermek ve olayları istedikleri kaotik ortama tırmandırmak…
Tüm bunlar olurken de istedikleri atı kimseye çaktırmadan oynatmak…
Türkiye Cumhuriyeti Devleti, hiçbir zaman Meksika gibi bir ülke olmamıştır. Birkaç yıllık uydurma bir devlet yapısına sahip değil, binlerce yıllık tecrübesi, devlet geleneği ve işleyişi olan köklü bir devlettir...
Hala bunu anlamayan kişileri de Kahraman Türk Polisimiz tek tek istisnasız yakalar ve Aziz Türk Yargısı’na teslim eder.
Aziz Türk Yargı Sistemi de Yüce Türk Milleti adına Karar verir.
“Medeniyetin emir ve talep ettiğini yapmak, insan olmak için yeterlidir.”
Mustafa Kemal Atatürk
Saygılarımla.
Dr. Meryem ÇILDIR