Güm Güm

Anne ve babasının kara kuzusunun her genç kız gibi nasibi çıkmıştı.

Allah'ın emri ile istemeye geldiler. 

Türkmen ağzıyla konuşan anası "Pek iş bilmez, dili de sivricedir... " diyerek söz attı ortaya... Hâlbuki ne lezzetli sofralar kurardı. Yiyene şifa, aç olana bin yediren lezzetli yemekler yapardı.

Usulca kaş göz etti kocasına... 

Kaç yıllık karısydı; kirpiğinin oynayışından ne demek istediğini leb demeden anlıyordu adam.

İş bilmez dense de gelin adayımız kahveleri bol köpüklü yapmıştı.

Örf ve âdet gereği olan karşılıklı cümlelerin hitamında "Evet" denilerek, yüzükler takıldı. 

Çok beklemeden de düğün dernek yapıldı.

Doğup büyüdüğü mahalleye gelin olmuştu. Bağlarından kopmamak için yakın bir yerden ev kiralandı, dayandı döşendi. 

Gelin hanım evini çok seviyor olmasına rağmen tek derdi mutfak duvarıydı. Gelip gidip söyleniyordu: "Âh bir imkanım olsa seni yıkarım! Âh, bu ev benim olsa bir dakika seni tutmam; üfler yıkarım!" 

Her gün sayısız defa tekrarlanan bu cümleleri kocası artık ezber etmiş; adeta beynine kazımıştı.

Belki de evde söylenecek kimse olmadığından duvara sarıyor diye düşünmüyor da değildi hani...

Bu ilenç ve yakınma dolu cümleler iki yıl boyunca evin içinden hiç eksik olmadı. 

Günlerden birgün üst kattaki daire satılığa çıktı. Tayin sebebiyle evlerini satmak zorunda kalan üst kattaki komşu aile, yabancıya gitmesine razı olmadıkları evlerini sevdikleri komşuları olan bu yeni evli çifte seve seve sattılar. 

"Hayrını görün!"

Tapu alındığı gün, heyecanla kendi dairesine çıkan kara kuzu bir de ne görsün?

Güm! Güm! 

Elinde balyoz ile kocası duvarı yıkmaktaydı. Adam, beyninin duvarına kazınmasına sebep olan o cümleleri belleğinden kazırcasına vuruyor; adeta duvardan intikam alıyordu.  

Bir yandan vuruyor, diğer yandan "Sen değil miydin böyle olmasını isteyen?" diyerek duvardan öfkesini çıkarıyordu.

Balyoz sesi adamın sesine karıştı.

Seslerin şiddetinden duvar, teslim olurcasına yavaş yavaş dökülmeye başladı. 

Nihayetinde de yıkılıp, bir moloz yığını haline geldi. Çok sevdiği karısını mutlu etmenin huzuruyla sert ifadesine tebessüm ilişti.

Herkes hayret ediyordu. 

Salonla mutfak bir arada olur mu?  

Misafirin yanında nasıl iş yapacaksın? 

Bulaşık olacak, yemek olacak.... 

Nasılsa bizim insanımızda yazılı olmayan bir kural yok muydu?

Başkalarının hayatlarına, işlerine, zevklerine, tercihlerine burun sokmak kutsal bir işti.

Kadın  sorulara  bir cevap vererek; 

 "Duvarları yıktım!"

                                      

Yaşanmış bir hikâye...