MUHACİR + ENSAR = ÜMMET DENKLEMİNDE SURİYELİLER
Hicret: “Bir yerin (çeşitli nedenlerle) bedenen terk edilerek başka bir yere göç edilmesi”.
Mucahir: “Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (S.A.V.) döneminde ve önderliğinde, kafirlerin baskıları nedeniyle Mekke'den Medine'ye göç edenlere verilen isim”.
Ensar: (Arapça: أنصر) Arapça’da "Yardım edenler, yardımcılar" demektir. Sıfat olarak ise "Herkesi seven, herkese yardım eden" demektir.
Açıklamalarını paylaşmış olduğum bu kavramlar, İslâm dininin kültürel, sosyal ve tarihsel gelişimi açısından büyük bir öneme sahiptir.
HİCRET, MEDİNE'YE NE KAZANDIRDI?
İslâm dininin yayılışı için daha rahat bir sosyokültürel ortam oluştu.
Medine'de ilk İslâm Devleti'nin temelleri atıldı.
Müslümanlar ile Medine'deki Yahudilerin münasebetlerini düzenleyen Medine Antlaşması imzalandı.
Medine'ye Mescid-i Nebevî inşa edildi.
İslâm tarihi açısından Mekke Dönemi sona erdi ve Medine Dönemi başlamış oldu.
Mekke ve Medine halkları arasında kardeşlik tesis edilmiş oldu.
Müslümanların takvimi olan Hicrî Takvim'in başlangıcı olarak Hicret'in gerçekleşmesi kabul edilmiştir.
Kısacası; Medine, İslâm Peygamberi (S.A.V.) ile şereflendi, huzur buldu, tüm putlarını yıktı.
Medine'nin bilinen en eski adı Yesrib olup
Yesrib kelimesinin sözcük anlamı ise "Kınamak, hataları yüzüne vurmak, kötülemek, fitne ve fesat çıkarmak” şeklindedir.
Medine toplumu, içinde bulunduğu cahiliye devrinden sıyrılıp İslâm Medeniyeti ile tanışması vesilesiyle dünyanın en kültürlü ve medeni toplumu haline geldi...
HZ. MUHAMMED (S.A.V.) MEDİNE’DE KAÇ YIL KALDI?
Müslümanlar, Peygamber Efendimiz’in (S.A.V.) liderliğinde ve beraberinde M.S. 622 yılında Mekke'den Medine'ye göç etti.
Peygamber Efendimiz (S.A.V.) Mekke'yi ne zaman fethetti?
Mekke'nin fethi her yıl, 31 Aralık-1 Ocak günleri arasında yoğun bir ilgi ile yad ediliyor. 2024 yılı itibari ile Mekke'nin fethinin üzerinden 1394 yıl geçmiş olacak… Mekke'nin fethi, 11 Ocak 630 (M.S.) tarihinde Müslümanlar’ın, Kureyşliler'in elindeki Mekke'yi fethetmesi ile gerçekleşmiş oldu.
Yani, Hicret’ten sekiz sene sonra Mekkeli Müslümanlar Medine Şehri’nden Mekke'ye dönüş sağlamışlardır...
SURİYELİLER TÜRKİYE'YE İLK NE ZAMAN GELDİ?
Suriye İç Savaşı’nın başlangıç tarihi: 15 Mart 2011.
Tam 13 yıldır bitmek bilmeyen veya uluslararası küresel şeytani siyonist akıl sahibi Yahudiler tarafından bitirilmesine izin verilmeyen bir iç savaş...
İÇ SAVAŞ, CAHİLİYE DÖNEMİ TOPLUMLARINDA GÖRÜLÜR
Küresel şeytani siyonist akıl sahibi Yahudiler tarafından hedeflerindeki bir ülkeye diktatör bir rejim kurdurulur. Bu diktatör rejim, belli bir kesimi sürekli refah ve bolluk içinde yaşatır. Devletin tüm gözde makamları o avantajlı kesim tarafından doldurulur ve geri kalan çoğunluk da yoksulluk, fakirlik ve cehalet içinde bilgisiz bırakılır, sistematik olarak baskı altında tutulur. Tüm bu olup bitenlere eleştirel bir bakış açısıyla yaklaşıp sesini duyurmaya çalışanlara ise acımazsızca her türlü insanlık dışı cezalar ve yaptırımlar uygulanır. Diktatör rejim tarafından uygulanan yargısız infaz, işkence, aşağılama alabildiğine kol gezerken adaletse tamamen diktatör rejime hizmet eder.
Gerçek adaleti bırakın, adaletin hiçbir mekanizması çalışmaz, her biri adeta felç olmuştur...
Toplumlar, diktatör rejimler tarafından etnik, dini, siyasi, bölgesel ve ideolojik gruplara sistematik şekilde bile isteye ayrıştırılır.
İnsan hakkı, demokrasi, insanların fikirlerine yönelik saygı, değer ve önem hiç yoktur...
Seçimlerse göstermelik olarak yapılır. Aslında kimin veya hangi güçlerin kazanacağı seçimden çok önce bellidir. Muhalifler genellikle baskı altında tutulur veya hapse atılır ya da (kazara!) öldürülür...
Siyonist Yahudi şeytani akıla hizmet eden CIA, MOSSAD, FBI, KGB, MI6 gibi küresel istihbarat örgütleri, bu ülkede cirit atar...
Birilerinin düğmeye basması ile bu ülkede bir anda patlayan ve yıllarca süren iç savaş/lar başlar, kan gövdeyi götürür…
Yıllarca büyük bir sinsilikle etnik, dini, siyasi, bölgesel ve ideolojik olarak ayrıştırılmış bu ülkenin insanları bu noktadan sonra birbirlerine acımazsızca ve düşmanca saldırıya geçer. Deyim yerindeyse acımazsızca birbirlerini boğazlarlar...
Çünkü koskoca bir toplum, onlarca yıl bilerek isteyerek ve kasti olarak cahil bırakılmış ve birilerine karşı ideolojik olarak düşmanca yetiştirilmişlerdir…
Cahil bırakmak veya suskunluk sarmalına sürüklemek suretiyle “Aman canım, bir ben tek başıma neyi çözebilirim ki? Tepki göstersem veya eleştirsem ben zarar göreceğim. Hiçbir şey çözülüp değişmeyecek zaten…” tarzındaki temel bakış açısı, insanlara özellikle ve zorla kabul ettirilir…
Buna uymayan, içinde bulundukları toplumu bu noktada uyandırmaya çalışanlar da çeşitli yollarla ve itinayla sindirilir veya susturulur…
GANİMETİ PAYLAŞAN KÜRESEL GÜÇLER
İç savaş sırasında yaralanan veya ölen, yıllarca süren baskının altında bırakılan, insani yaşama ve eğitim öğretim hakları gibi temel hakları ellerinden alınan, refah seviyeleri ellerinden alınan insanların bu savaşı durdurma güçleri de ellerinden alınırken; ülkenin yeraltı ve yerüstü zenginlikleri ise bu oyunu yüzyıllar önceden kuran, işleten, yöneten ve yönlendiren küresel terörist siyonist şeytani akıl sahibi Yahudilerce ele geçirilip baş aktör devletlere pay edilir...
IRKÇI DEĞİLİM, AKILCIYIM
Mülteciler ve sığınmacılar ülkemize geleli tam 13 yıl oldu. Koskoca 13 yıl…
Kaç milyon mülteci ve sığınmacı ülkemize geldi, burada kaç milyon oldular, o bile tam olarak belli değil, hatta kaçak mülteci sayısı dahi belli değil...
Terörist siyonist şeytani akıl sahibi Yahudiler tarafından yüzyıldır "üçüncü" dünya ülkesi olarak bırakılan Suriyeli sığınmacıların; binlerce yıldır kökleşmiş Türk kültür, gelenek ve göreneğine sahip sosyal bir yapısı olan ve demokraside uzunca bir yol almış, binlerce yıl kimsenin boyunduruğuna girmemiş, hatta yüzyıllarca İslam’ın bayraktarlığını yapmış, çağ açıp çağ kapamış, insanlığa ve Avrupa'ya medeniyeti götürmüş, yedi düvele meydan okumuş Türk milletine bu sığınmacıların ne gibi bir katkısı veya ülkemizin gelişimi bakımından ne gibi bir artıları olabilir?
MÜLTECİLERİN, ÜLKEMİZE KÜLFET VE YÜK OLMAKTAN BAŞKA HİÇBİR ŞEYE KATKILARI YOK MAALESEF
Ülkemize armağan(!) ettikleri hayat pahalılığı; kira ve temel ihtiyaç maddelerindeki fahiş fiyat artışı, enflasyonun yükselmesi, işsizlik oranını katlayarak yükseltme ve İstanbul, İzmir gibi kozmopolit ve gelişmiş şehirlerde ve semtlerde nüfus patlaması yaşanmasının dışında bize ve ülkemize hiçbir getirisi olmamıştır, ülkemize gelen sığınmacıların ve mültecilerin...
Kendi rızkının peşinde olup birkaç işletme açan mültecileri müstesna tutmak isterim. Her ülkenin iyi vatandaşı da vardır, suç makinesi haline gelenleri de…
Bir başka önemli nokta da mültecileri SGK'sız, ucuz işçi olarak çalıştırıp oradan haksız kazanç sağlayan, evlerini ve dükkanlarını sığınmacılara 3-5 katına kiraya veren üç beş aç gözlünün de hiçbir zaman doymayacağı gerçeği, içinde bulunduğumuz toplumsal buhranı değiştirmez.
Neymişşşş, “Mülteciler giderse çoban veya inşaat ustası bulunmazmış”…
Acaba kaç tane mülteci çobanlık veya inşaat ustalığı yapıyor? O zaman ülkemizde çobanlık yapanlar kalsın, gerisi gitsin.
GÜNÜMÜZDE ÖZDE MÜSLÜMAN ÇOK AZ, SÖZDE MÜSLÜMANLIKSA SÜRÜSÜNE BEREKET
Mekke'den Medine'ye hicret eden Müslümanlar ile günümüz Müslümanlarını maalesef mukayese dahi edemeyiz. Sahabe’nin (A.S.) tozunun zerresi dahi olamayız...
Mekkeli Müslümanlar, Medine’ye İslam kültür ve medeniyetini götürmüş, Medine'yi o günden bugüne dünyanın sayılı zengin şehirlerinden biri haline getirmişlerdir.
Suriye başta olmak üzere, diğer tüm ülkelerden ülkemize gelen sığınmacı ve mültecilerin bize herhangi bir katkı sağlayamayacağını üzülerek söylüyorum...
Kayseri’de patlak veren toplumsal gerilimin Suriye’de Bayrağımız’a düzenlenen çirkin olaylarla daha da tırmanacağı endişesini maalesef tüm ülke olarak yaşıyoruz.
Ülkemizin rahat ve refah içinde bolluk ve bereket içinde yaşaması ve gelecek nesillerimize daha güzel, daha medeni ve daha iyi bir demokrasi içinde, adalet ve barış içinde bir Türkiye bırakmak için yetkililerimizce bir an evvel mülteci ve sığınmacıların geri dönüş plan ve programları yapılmalı ve uygulanmalıdır...
Aksi halde, bu kaos içinde insanlarımız git gide mutsuz, fuzuli bir kalabalık içinde, belirsizliklerle dolu günler yaşamaya mahkum olmak zorunda kalacaktır.
Dr. Meryem ÇILDIR