Niçin Yaratildik  3 / Kelime-i Tevhid Egitimi Ve Tevhid-i İman

بِسْمِ اللَّـهِ الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيمِ

Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla!

Gerçekten  Hamd Allah'a mahsustur. O'na  hammdederiz  O'ndan  yardım dileriz. Mağfireti  O'ndan ister, doğru  yola  iletilmemizi  O'ndan bekleriz. Nefislerimizin kötülüklerden  ve amellerimizin  fenaliklardan  Allah'a sığınırız. 

Allah (Celle Celaluhü)kimi hidayette  kılmış ise, o gerçekten  hidayete ermiştir. Kim de delâlette ve sapıklıkta kalmış ise, artık o kendisi için bir dost bulamaz.

İslam alimlerinin biri Şeyh Hamid b.Atik (Rahimehullah) şöyle diyor:"Tevhid inancının zaruriliği ve gerekliliği  ve bunu  karşıtının yani  zıddının  haramliği konusundan sonra  Allah'ın  kitabında  Tevhid konusundan sonra en çok deliller ve mevzu ile ilgili olarak yer almaktadır. Evet Tevhid  konusu ile Tevhidin zıddı  olan şeyin  haramliği konusu dışında en çok delil bulunan konu Velâ ve Berâ konusudur."

İslam ümmeti bu üstün şeriatı  ve akideyi  yeryüzüne yayıp  neşredip  hakim kıldılkları sürece, ayakta uzun müddet kalabilmişlerdir. Böylece insanlar kulluğu ve ibadeti bırakıp kulların  Rabbi  olan Allah’a  kulluk yolunu seçti. Bu sayede insan dünyanın dar ve sıkıntı çevresinden kurtulup dünya ve ahiret  genişliğine ermiş oldu .

Peki  sonra  ne oldu? 

-Bu ümmet  cihadı terk edip ,sığırların  kuyruklarına  sarıldıktan sonra giderek hep geriledi durdu.

-İslam'in zirve noktası olan cihaddan uzaklaşmakla  ric'at , geri kaçış başladı.

-Göz alıcı  hayata ,refaha yönelip, dünyanın aldatıcılıgına esir olmakla  İslam ümmetinin dışındaki diğer milletlere uymaya başladı. 

-Onun saf ve berrak düşüncesi,cahili felsefi akım ve düşüncelerle  bulandıktan ve beşeri  sistemlerin arkasına takıdıkdan  sonra İslam toplumu fikir  ve  düşünces ayrılığına  düşmüş  oldu. 

-Artık  bundan böyle  bu ümmet  kâfirlerin itaati  altına girdi  ve onlara boyun eğer oldu.  Böylece Müslümanlar dünyalarını salâhını ve kurtuluşu,dinleriniyok etmekle elde eder oldular ki,bu Müslümanlar için hem dünya hem ahiretlerni kaybetme zilleti getirdi.

Kâfirlere karşı olan bu dostluk değişk tarzlarına kendini gösterdi. 

-Kâfirlere karşı muhabbet ve sevgi beslenmesi, onlara saygı gösterilerek  Allah dostlarına ve İslami idareye savaş açılması. Allah’ın şeriatının yeryüzü hakimiyetine engel olunup yürürlükten  kaldırlması  .Ona değişik iftiralar yapılarak uygarlığa ve medeniyete engel olduğu  düşüncesini yaygınlaşması ve Müslümanlar tarafından değer kazanması. 

-Batıda ve doğuda küfür sistemlerinin ve kanunlarının yürürlüğe konulması. Bu küfür kanunlarının İslam şeriatının yerine konulup hâkim kılınması .Bu arada islam şeriatını isteyen herkese gericilik , yobaz ve mutaassıp adının verilmesi.

-Allah'ın Rasulü Hazreti Muhammed  Sallallahu Aleyhi ve Sellem 'in sünneti yani hadisleri hakkında şüphe uyandırmak. Bu konuda üstün eserlere ve kaynaklara dil uzatmak .Bu sünnetleri ve kaynakların  ulaşmasına hizmet eden değerli islam  alimlerinin değerine gölge düşürerek bunu  yaygınlaştırmak.

-Yani yeni cahil devletlerin ve geleneklerin yaygınlaştırılması. Buda Müslümanların  hayatında yeni bir dinden dönme olayı meydana getirmiş oldu. Meselaâ: Turan kavmiyetciliği, Arap milliyetçiliği, Hintçilik davası, vs,vs gibi. 

-İslam toplumlarının eğitim ve öğretim yollarından  ve kurumlarından  yoksunlaştırılması, bunlarin programlarının yozlaştırılması, yani eğitim ve öğretmenleri üzerinde oynaması...Müslümanlar arasında bütün yönleriyle zehirli  düşünceler ve fikirler  yaygınlaştırılarak İslami vasıtalardan ve vesilelerle uzaklastırılması .

İşte bu ve benzeri durumlar nedeniyle akla birçok sorular  gelmektedir.  Çünkü oynan oyunlar sadece bunlar olmayıp değişik, birçok şekil  ve vasıtalar vardır. Bütün bunlara verilecek doğru cevaplar beklemektedirler. Bu cevaplar hep yeterli olmalı hemde kitap ve sünneten kaynaklanmaktadir.  Aynı zamanda üstün ve güvenilir  alimlerin görüşüyle  de desteklenmelidir.

  Şimdi akla  gelebilen bu sorulardan  bazılarını soralım:

 -Müslüman  kime intisap edip bağlılık göstermeli? 

 -Müslüman kime  dostluğunu vermeli,kime veli edinip,velâyeti kime vermeli? - Bu yetkiyi kimden esirgemeyin ve kimden uzak durmalı ?

-Kafirleri dost edinmenin, velâyeti onlara vermenin ve onlara yardımda bulunmanın hükmü nedir? 

-Bu gün gaflette olanların  ve ummetimizden bizim dilimizde  konuşmalarına rağmen buna bağlı olan çocuklarımızın durumu ve revaç bulan bu islam  dışı  düşüncelerle ilgili olarak islâm'ın hükmü nedir? 

Bu gün ve yarın olmak üzere sürekli olarak dünyanın dogularında ve bazılarında işkence ve zulüm gören Müslümanlara karşı dostluk nasıl olmalıdır? 

Çünkü dünyanın dört bir yanındaki tüm Müslümanlar beşeri  ve küfri  güçlerin  kuşatılmasi  ve saldırı altindadirlar. Bunlara karşı nasıl bir yolun izlenmesi gerekiyor? 

Artık bu gün Müslümanlar akli köleliği kabullendikten sonra bu yoldan nasıl kurtulabilirler?  İşte bu elbiseyi  de onlara küfür vermiş bulunuyordu. 

Bu ve benzeri sorular, bize Tevhid  kelimesinin gerçek anlamda anlamını kaybettiğini göstermiş olmaktadır. İşte günümüz Müslümanlarının karşı karşıya bulunduğu gerçek budur. Zira kavramlar gerçek değerini onlar nezdinde yitirmiştir. Böylece Rububiyette birliği, Tevhid  ikrar etmesine rağmen Ulûhiyette  ( ilâhlık, kanun koyuculukta) Tevhid  (birliği) kabul etmekte  ve ne acı  gerçektir  ki, buna rağmen muvahhid  olarak, yani birleyici  ve ehli  Tevhid olarak itibar görmektedir. 

Gerçek şu ki "LA İlahe illallah " hem velâ hem de berâ noktalarını içeren bir kelimedir. 

"İnsan, Allah’ı bir olarak tanısa  ve şirk de etse fakat müşriklere  karşı dostluk sürdürse  o kimse yine de doğru dürüst bir Müslüman olmaz.Nitekim Rabbimiz  şöyle buyurmaktadır:

بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ

لَا تَجِدُ قَوْماً يُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِ يُوَٓادُّونَ مَنْ حَٓادَّ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَلَوْ كَانُٓوا اٰبَٓاءَهُمْ اَوْ اَبْنَٓاءَهُمْ اَوْ اِخْوَانَهُمْ اَوْ عَش۪يرَتَهُمْۜ اُو۬لٰٓئِكَ كَتَبَ ف۪ي قُلُوبِهِمُ الْا۪يمَانَ وَاَيَّدَهُمْ بِرُوحٍ مِنْهُۜ وَيُدْخِلُهُمْ جَنَّاتٍ تَجْر۪ي مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ خَالِد۪ينَ ف۪يهَاۜ رَضِيَ اللّٰهُ عَنْهُمْ وَرَضُوا عَنْهُۜ اُو۬لٰٓئِكَ حِزْبُ اللّٰهِۜ اَلَٓا اِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

Allah'a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavim-topluluk bulamazsın ki onlar -ister babaları, ister çocukları, ister kardeşleri, isterse kendi aşiretleri (soyları) olsun- Allah'a ve Resulüne karşı haddi aşıp-karşı gelen kimselerle bir sevgi (ve dostluk) bağı kurmuş olsunlar. Onlar öyle kimselerdir ki (Allah) onların kalplerine imanı yazmış ve onları Kendinden bir ruh ile desteklemiştir. Onları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokacak, orada ebedi olarak kalacaklardır. Allah onlardan razı-hoşnut olmuş, onlar da O'ndan razı-hoşnut olmuşlardır. İşte onlar Hizbullah'dır (Allah'ın fırkasıdır). İyi bilin ki Allah'ın fırkası, felaha (kurtuluşa) erecek olanlardır.

(Mücâdele Suresi - 22. Ayet)

Sahabe-i Kiram, Allah ve Resulüne dostluğun,onların düşmanlarına  düşmanlığı  en güzel örneklerini  vermişlerdir. Mesela  Ebu  Ubeyde, Uhud savaşına  babası  Cerrah'ı  öldürmüştür. Hazreti Ebu Bekir (Radıyallâhu Anh) de oğlu  Abdurrahman 'a karşı çıkmak istemiş, Rasûlallah Sallallahu Aleyhi ve Sellem  kendisine izin vermemiş, Mus'ab b.Umeyr kardeşi  Ubeyd b.Umeyri Uhud savaşında öldürmüştür.