Merhaba sevgili okurlarım. 2020 senesi büyük felaketlerin üst üste yaşandığı bir yıl oldu adeta...
Üstüne bir de tüm dünyayı etkisi altına alan COVID-19 salgını ile mücadele ediyoruz. Salgın hakkında sizden gelen soruları Ankara Özel 100.Yıl Hastanesinde görev yapmakta olan Göğüs Hastalıkları Uzmanı Doç. Dr. Emin Maden’e sorduk.
T.K: Kısaca kendinizden bahseder misiniz?
E.M: 1973 yılında Trabzon’da doğdum. Trabzon Fen Lisesini bitirdikten sonra girdiğim Marmara Tıp Fakültesinden 1999 yılında mezun oldum. Tıp Fakültesinden mezun olduktan sonra Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tıpta denklik sınavlarına girdim ve tüm sınav basamaklarını tamamlayarak 2002 yılında ABD’de doktorluk yapma denklik sertifikasını elde ettim. Uzmanlık sınavına girerek İstanbul Süreyyapaşa Eğitim ve Araştırma Hastanesinde Göğüs Hastalıkları uzmanlığı eğitimi aldım. Ardından Selçuk Üniversitesi Meram Tıp Fakültesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Alerji İmmünoloji Bilim Dalında 3 yıl Alerji yan dal eğitimi aldım. Meram Tıp Fakültesinde Yardımcı doçent olarak akademik hayata başladım. 2012 yılında doçentlik ünvanını aldım. En son Hacettepe Üniversitesi Göğüs Hastalıkları AD’da öğretim üyesi olarak görev yaptım. Halen Özel 100. Yıl hastanesinde göğüs hastalıkları uzmanı olarak çalışmaktayım.
T.K: COVID-19 hakkında laboratuvar ortamında oluşturulduğuna dair bilgiler gerçeği yansıtıyor olabilir mi?
E.M: Ben şahsen COVID-19'un laboratuvar ortamında oluşturulduğunu çok düşünmüyorum. Günümüzde ekonomik savaşların var olduğu ve her ülkenin birbirini ekonomik olarak alt etmek için mücadele ettiği ve teknolojik gelişmelerle laboratuvar ortamında bir virüsün gelişimini rahatlıkla ortaya konabileceği bir ortamda hiçbir ülkenin bu tür bir girişimde bulunacağını zannetmiyorum. Halen bazı ülkeler Çin hükümetine virüsün yayılmasında ve bildiriminde gerekli önlemleri almadığı ve geç kaldığı gerekçesi ile tazminat davası açmayı planladığı bir ortamda bütün dünyada pandemiye neden olmuş bir virüsün laboratuvar ortamında oluşturularak böyle bir riskin alınabileceğine ihtimal vermiyorum. Benim kanaatim daha önce 2002 yılında SARS-CoV, 2012 yılında MERS–CoV enfeksiyonlarında olduğu gibi değişik mutasyonlar sonucu COVID-19’un daha bulaşıcı, ama daha az öldürücü bir mutasyonunun ortaya çıkarak dünyaya yayılmış olduğunu düşünüyorum.
T.K: COVID-19 açısından kimler risk grubundadır?
E.M: COVID-19 açısından en riskli grup COVID-19 taşıyıcısı bir bireyle sıkı ve uzun süreli yakın temas içinde olan kişilerdir. Öncelikle aile bireylerinden biri COVID-19 virüsüne maruz kalmışsa diğer aile bireyleri en riskli gruptadır. Takip ettiğimiz birçok hastanın aile bireylerinde de maalesef COVID-19 enfeksiyon bulgularına şahit olduk. Daha sonra sağlık çalışanları ikinci riskli grubu oluşturmaktadır. Bunun dışında alışveriş merkezleri gibi kapalı ve klimalı ortamda çalışanlar, özellikle uçak, tren ya da uzun yol otobüsleri gibi uzun süre seyahat edilen toplu taşıma araçları, yurtlar, huzurevleri ve hapishaneler risk altındadır.
T.K: Yaş, cinsiyet, kronik hastalık, kan grubu gibi faktörler hastalık ve ölüm riskini artırıyor mu?
E.M: Şu ana kadar COVID-19 hastalarında hayatını kaybedenler, ölüm riski yüksek olanlar değerlendirildiğinde özellikle 65 yaş üstü hastaların daha büyük risk altında olduğu, özellikle diyabet, kalp yetmezliği, obezite, kronik böbrek yetmezliği, akciğerde KOAH gibi kronik hastalığı olan kişilerin daha büyük bir risk altında olduğu, bu gruplarda ölüm oranlarının daha yüksek olduğu gösterilmiştir. Özel bir kan grubu tespit edilmemiş. Erkekler belki daha fazla toplum hayatının içinde olduğundan daha yüksek ölüm oranı göstermektedir. Ayrıca sigara içenlerin daha fazla risk grubunda olduğuna dair bilgiler mevcuttur.
T.K: Risk faktörü bulunmayan 30 yaş altı genç hastalarda görülen COVID-19 enfeksiyonuna bağlı ölümler hakkında ne düşünüyorsunuz?
E.M: COVID-19 enfeksiyonu açısından en riskli gruplardan bir tanesi sağlık sektöründe çalışanlardır. Dolayısıyla 30 yaş altında bile olsa uzun süre, yoğun şekilde virüse maruz kalan kişilerin virüs yükü vücutta daha fazla olup akciğerlerde enfeksiyon yapma riski artabilir. Belirgin bir risk faktörü olmasa bile özellikle obezitesi olan, sigara içen genç yaş grubunda da enfeksiyon ve buna bağlı ölüm riski daha yüksektir. Bir de aile içi bireylerden, annesi, babası, dedesi ya da ailede herhangi bir kişi COVID-19 hastasıysa onunla uzun süre bir arada kalmışsa, daha yoğun virüse maruz kalmışsa bu kişilerinde COVID-19 enfeksiyonuna bağlı ölüm riskinin daha yüksek olduğunu düşünüyorum.
T.K: Muayene için gelen COVID-19 ile enfekte olan hastalarda görülen şikayetler ağırlıklı olarak nedir ve sizin muayene bulgularınızda dikkat çeken bir şey var mıydı? Klinik gözlemlerinizi aktarabilir misiniz?
E.M: COVID-19 ile enfekte olan kişilerde her türlü üst solunum yolu viral enfeksiyonunda görebileceğimiz semptomları görebiliriz. Bu kişilerde akciğer enfeksiyonu da gerçekleşmişse yine akciğer enfeksiyonunda görülen belirtileri görebiliriz. En sık belirtiler öksürük, boğaz ağrısı, halsizliktir. Koku kaybı, ateş, göğüste yanma gibi şikayetler de olabilir. Eğer enfeksiyon ilerlemişse ve akciğerlerde zatürre bulguları ortaya çıkmışsa yüksek ateş, solunum sıkıntısı, nefes darlığı gibi şikayetler de ortaya çıkabilir. Ancak toplumun genel olarak kalabalık bir grubunu ve polikliniğe başvuran hastaları değerlendirecek olursak, bana başvuran hastalarda da genelde halsizlik şikâyeti, boğaz ağrısı, eklem ağrıları, kuru bir öksürük en fazla rastladığımız şikayetlerdi. Hastalarda çok belirgin bir muayene bulgusu tespit edilmiyor ancak ateş ya da subfebril bir ateş görülebiliyor. Akciğerleri dinlediğimiz zaman çok fazla ral, ronküs gibi solunum bulguları bu hastalarda maalesef erken dönemde olmuyor. Özellikle boğaz bölgesinde farenkste hiperemi-kızarıklık, ödem bu hastalarda gördüğümüz muayene bulgularıdır. Çok belirgin bir fizik muayene bulgusu maalesef bu hastalarda yok. Daha çok üst solunum yolu enfeksiyonunda görebileceğimiz muayene bulgularını bu hastalarda görüyoruz. Hastaların bir kısmı bize gelmeden önce normal bir solunum yolu enfeksiyonu semptomları ile aile hekimlerine, özel kliniklere başvurmuş oluyorlar. Bir kısmı bunların antibiyotik ve ağrı kesicilerle evine gönderilmiş oluyor. Özellikle COVID-19 enfeksiyonunun ilk çıktığı dönemlerde eğer ateş ve solunum sıkıntınız nefes darlığınız yoksa COVID-19 yönünden tetkik etmeye gerek yok denildiği için bu hastalar bize gelmeden önce birkaç klinik gezmiş olabiliyorlardı ve maalesef bu dönemlerde bu kişiler karantina altına alınamadığı için bu durum toplumda enfeksiyonun daha fazla yayılmasına sebep oldu. Hastalık hakkında bilinç oluştukça birçok hastada ileri derecede akciğer enfeksiyonu olmadan basit üst solunum yolu enfeksiyonu gibi belirtilerle bu hastalığın atlatıldığını gözlenmeye başlandı. Akciğer enfeksiyonu olmadan da hatta belirgin bir belirti görülmeden de testlerin pozitif olabileceği ortaya çıktı.
T.K: Klinik bulguları COVID-19 açısından pozitif olan ancak test sonuçları negatif gelen hastalar için tedavi yaklaşımı nasıl olmalıdır?
E.M: Maalesef COVID-19 testlerinin duyarlılığı bazen %60-%70 civarında hatta daha düşük olabiliyor. Eğer bir hastada çektiğimiz akciğer tomografisinde COVID-19 ile uyumlu bir görüntü varsa bu hastalarda mutlaka tedaviye başlıyoruz. Burada en sık kullandığımız ilaç sıtma ve romatizmal hastalıkların tedavisinde de kullandığımız hidroksiklorokin oluyor. Antiviral ilaçların tam etkinliği ve virüsü yok ettiği gösterilemezse de daha önce SARS enfeksiyonunda etkinliği ortaya konan ve influenza tedavisinde de kullanılan antiviral ilaçları kullanıyoruz. Bunun yanında hastaya destek tedavisi veriyoruz. Hastaların bir kısmında da antibiyotik tedavisi veriyoruz. Antibiyotik tedavisi vermemizin sebebi daha çok bu hastalarda süperenfeksiyon yani virüse ek olarak bakteriyel enfeksiyonu önlemek. Eğer hastalarda oksijen düşüklüğü, hipoksi varsa bu hastalara mutlaka oksijen tedavisi veriyoruz. C ve D vitamini eksikliklerinde bu hastalığın riskinin arttığını gösteren yayınlar olduğu için C vitamini, asetilsistein ve D vitamini de destek tedavisi olarak verilebilir. Eğer ileri derece bir akciğer enfeksiyonu, solunum sıkıntısı varsa bir grup hastada steroid tedavisi de uyguladığım oldu ve hastalarda çok belirgin cevap aldık. Steroid tedavisinden hemen sonra hastaların ateşi düştü ve solunum sıkıntısı geriledi. Dolayısıyla öncelik tedavimiz hidroksiklorokin, bunun yanında antiviral bir tedavi ve gerekirse antibiyotik tedavisi başlayıp hastanın klinik seyrine göre ileri tedavilere geçiyoruz. COVID-19 olduğunu düşündüğümüz hastalarda tedaviye başlamak için testin pozitif olmasını beklemiyoruz. Test negatif olsa da eğer klinik şüphemiz varsa mutlaka tedaviye başlıyoruz. Şahsen yoğun bakımda takip etmem gereken bir hastam olmadı, ancak ileri derece akciğer tutulumu olan, solunum yetmezliği olan hastalarda daha önce COVID-19 geçiren ve antikor cevabı oluşmuş hastalardan elde edilen plazma tedavisi de kullanılıyor ve pasif bağışıklama sağladığı için hastaların tedavisinde oldukça yararlı bir tedavi yöntemi olarak elimizde bulunuyor.
Verdiği bilgilerden dolayı hocamıza çok teşekkür ediyorum. Haftaya röportajımızın son bölümünde COVID-19 tedavisi sonrası riskler ve korunma yolları hakkında hocamızın değerli tecrübe ve bilgilerini paylaşacağız. Tekrar görüşene kadar evde kalın, sağlıkla kalın...