HALEP’İ HALLETTİK Mİ?
-01 ADANA: Buradayım.
-06 ANKARA: Buradayım.
-34 İSTANBUL: Buradayım.
-35 İZMİR: Buradayım..
-68 AKSARAY: Buradayım.
-77 YALOVA: Buradayım.
-81 DÜZCE: Buradayım.
-82 HALEP: Eeeeee, şeeeeyyy. Keeeeemm ve küüüüümm.
-82 HALEP burada mı? : Burada değil de, var gibi.
-82 HALEP yok mu? : Var da, yok gibimsi.
-Niye eveleyip geveliyorsunuz? 82 HALEP burada mısın, değil misin? : Onu ben de bilmiyorum. Kafamda deli sorular…
-Ama bize Halep’i aldık dediler. Üstelik Türk bayrağı da diktiler.
-Türk bayrağı dikecek kadar almış olabilirsiniz ama iliniz olacak kadar değil…
Çok şükür; Adana, Ankara, İstanbul, İzmir, Aksaray, Yalova, Düzce bizim ve burada da, Halep konusu karmaşık...
Hadiselerin görünen sebepleriyle yetinenler; 1. Dünya Savaşı’nın çıkış gerekçesini Sırp genç Gavrilo Princip’in, Avusturya-Macaristan veliahtı Franz Ferdinand’ı öldürmesi olarak kabul ederler. Sahnede gördüğünü kafi bulmayarak perde arkasına bakanlar ise, bambaşka nedenlerle yüzleşirler. İsabetli analizler yapabilmek ve olayları doğru perspektiften okuyabilmek için, görünmeyenlere odaklanmak gerekir. Tabii ki Suriye’deki son gelişmeler de buna dahildir. Magazin sayfalarında kimin, kiminle, ne yaptığı ile ilgilenenler, tarihi olgular hususunda 5N1K sorgulamasını lüzumsuz bulabilirler. Ancak; ne, nerede, nasıl, ne zaman, niçin soruları sorulmadan, hakikatin algılanamayacağı bilinmelidir.
Birileri: “Osmanlı ruhu yükleniyor”, “Halep fatihi Erdoğan”, hatta daha ileri gidip “Suriye fatihi Erdoğan” gibi sloganlar atıp dururken; uzun süredir sakin bir süreç yaşanan Suriye’de, ÖSO ya da diğer adıyla SMO’nun (Özgür Suriye Ordusu) destek verdiği HTŞ’nin (Hey’etu Tahriri’ş-Şam) harekete geçiş zamanlaması üzerinde düşünelim. Neden şimdi? Tam da Netanyahu’nun: “Suriye’de, İran, Hizbullah ve Suriye ordusunun Lübnan’a silah sevkiyatlarını engelliyoruz. Esad şunu anlamalıdır ki, ateşle oynuyor.” sözlerinden bir kaç gün sonra. Ve tam da israilin, Hizbullah’a güç yetirememesi üzerine Lübnan ile israil arasında ateşkes yapıldığı sırada. Ne tesadüf değil mi?
Ne olduğunu fehmedebilmek için, “niçin” sualini yanıtlamak elzemdir. Dünyanın süper güçlerinin desteğine rağmen israilin başarısızlığı karşısında, Suriye üzerinden Gazze’ye ve Hizbullah’a silah sevkiyatını engellemek gayesi güdüldüğü, ülkemizdeki pek çok uzman tarafından dillendirilmekte. Böylece; Suriye bölünerek ve bölgede İran etkisizleştirilerek, Gazze tamamen yalnızlığa terk edilmekte. Suriye’deki son olaylar, Filistin’den bağımsız düşünülemez. İran ile Hizbullah’ın bağlantısının kopmasının, Gazze direnişini negatif yönde etkilememesi beklenemez. CFR analisti Steven Cook şunları söylüyor: ”İran ve Suriye eksenini kırmak, dolayısıyla Hizbullah’a giden silah boru hattını zayıflatmak, israil güvenliğine şüphesiz fayda sağlayacaktır.” Yine bazı uzmanlarımız; Halep’e HTŞ’nin değil, ABD ve israilin girdiği görüşünde birleşiyor. Bir iş başvurusunda dahi “5 veya 10 yıl sonra kendinizi nerede görüyorsunuz?” sorusu yönlendirilirken, sınır komşumuzun parçalara ayrılmasının kısa ve uzun vadeli sonuçlarını, devlet aklı hesaplamak mecburiyetindedir. Suriye’de çeşitli terör örgütlerinin konuşlanması, ülkemiz açısından milli güvenlik meselesidir. Zira Erbakan Hocamızın da dediği gibi: “Suriye’den sonra hedef Türkiye’dir.” Dolayısıyla bölgedeki son gelişmelerin BOP’a hizmet edip etmediğinin incelenmesi, safımızı belirlemek için kafidir. Çünkü; Suriye, Lübnan, Irak, İran ve Türkiye’nin bir bölümünün de içinde olduğu bir büyük israil kurulması projesi, kimseye meçhul değildir.
Fiilin failinin kim olduğuna ve kimliğinde hangi vasıfların bulunduğuna bakmadan Orta Doğu siyasetini çözümlemek mümkünsüzdür. Bugün Halep’e girenler, topluca” muhalifler” olarak nitelendiriliyor. Süreç boyunca isimlerini sık sık değiştiren muhaliflerden, ülkemizdeki bazı kesimler “mücahitler” diye bahsediyor. Oysaki; zalim de olsa yöneticiyle yani devletle silahlı mücadele edilemeyeceği İslam hukukunda bariz şekilde yer alıyor. Esad’ın zulmü asla kabul edilemez ve görmezden gelinemez. Fakat, çözüm yolu olarak da, iktidarla savaşmak seçilemez. Muhaliflerin elindeki İHA, SİHA ve dronelar nereden temin ediliyor? Birkaç günde böyle büyük bir ilerlemenin finansörleri kimler? Zira, masum karşıt düşünceli halkın ağır silahlara sahip olması akıl karı değil. ÖSO ya da SMO’nun destek verdiği HTŞ’ye; ABD, İngiltere, Fransa ve İngiltere’nin eğitim verdiği biliniyor. El Nusra, El Kaide ve IŞID gibi örgütlerin uzantısı olduğu söylenen HTŞ, 2018’de Türkiye’de terör örgütü listesine alındı. HTŞ’yi, YPG ve PYD’ye karşı koruma kalkanı gibi görenler, başka bir terör unsuruyla birlikte hareket edilmesini nasıl alkışlayabiliyor? HTŞ’nin aldığı yerleri, israil ve ABD desteğiyle PYD ve YPG’ye teslim etmeyeceğinin garantisi var mı? “Halep’i almıyorsun akılsız kardeşim. Irak Kürdistanı’ndan sonra, Suriye Kürdistanı’nı kurduruyorlar sana.” diyen gazeteci Levent Gültekin ya haklıysa? Türkiye ile Esad arasında diplomatik temaslar için adımlar atıldığında; eğitmekle gurur duyduğunuz ÖSO’nun Türklere ve TSK’nın aracına saldırdığı, Türkiye’den gelen tırları ateşe verdiği, Türk bayraklarını yaktığı ne çabuk unutuldu? O gün, Azez’de bulunan PTT binasına saldırıp Türk bayrağımızı indirenler, bugün Halep’e Türk bayrağı astı diye, sütten çıkmış ak kaşık mı oldu?
Yaralı ÖSO askerlerinin israilde Sahra Hastanesinde tedavi edilmesine ve Netanyahu’nun kendilerini ziyaretine ne diyeceksiniz? Dünya basınında yer alan “HTŞ, israile istihbarat sağlıyor” haberlerini araştırma gereği hissetmeyecek misiniz? Eski İsrail istihbarat subayı Mordechai Kedar’ın: “HTŞ’nin israilden talep ettiği teçhizatın ayrıntılı bir listesini yetkililere ilettim.” cümlelerini duymazdan mı geleceksiniz? HTŞ zihniyetinin, mezhepçilik üzerinden İran’ı tekfir etmelerine ve İran’ın desteğinin kabulünden dolayı Hamas’ı mürtet saymalarına da onay verecek misiniz?
Kütle çekimini fizik açıklıyor da; tamamen zıt söylemlerle kitle çekimini ne kimya, ne biyoloji, ne astronomi ne de antropoloji izah edemez. Bu çekime kapılanları sosyologlarımızın ve psikologlarımızın ivedilikle araştırması gerekiyor. Ne enteresandır ki, RTE: “ÖSO’yu Obama ile birlikte biz kurduk.” dediğinde de, “zalim Esed” deyip ilişkileri kestiğinde de, Esad’la tekrar görüşmek istediğinde de alkışlayanlar aynı kişilerdi. Bu kesim; Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunduğumuzun söylenmesini de, muhaliflere açıktan destek verilmesini de, aynı coşkuyla karşıladı. Oysaki, en baştan itibaren yapılması gereken; Esad’la masaya oturup çözüm yolları bulmak için çalışmaktı. Maalesef, bu fikri savunanlar, neredeyse taşlanacaktı.
ABD’nin Suriye’ye attığı füze sayısını az bulan ve içinin serinlemediğini söyleyen IHH Başkanı Bülent Yıldırım gibi düşünemem. Yahya Sinvar’ın şu sözlerine aynen katılır ve sonuna kadar desteklerim: “Biz bu düşmana karşıyız. Fakat sadece bu düşmana değil, bu düşmanın bölgedeki dostlara saldırısı için ortam hazırlayanlara da karşıyız. Bu düşmanın herhangi bir Arap devletine, herhangi bir İslam ülkesine veya direnişin herhangi bir silahlı kuvvetine saldırmasını haklı gösteren kimselere de karşıyız. İran’a saldırıya karşıyız. Suriye’ye saldırıya karşıyız. Hizbullah’a saldırıya karşıyız.” Altına imzamı atacağım bu cümlelere şunu da ilave etmek isterim: “Filistin’e kim sahip çıkıyor ve fiili yardım ediyorsa; kim siyonizmin karşısında duruyor ve israile bir taş atıyorsa; onun yanındayım. İran’ın Hamas’a silah göndermesini takdirle karşılamak İrancılıksa; büyük bir iftiharla İrancıyım…
Allah korusun, ülkemizde iç karışıklık çıksaydı; devletime silah sıkan muhaliflere asla prim vermez ve karşılarında dururdum. Yönetimden memnun olmamak, karşıt görüşlü olmak, icraatlarını yanlış bulmak, eleştirmek ve protesto etmek başka; devlete savaş açmak bambaşka. Ülkemin iç meselesine ne ABD’nin, ne israilin, ne Suriye’nin müdahil olarak, silahlı muhaliflerle birlikte hareket etmesini şiddetle reddederdim. Sözde halkı zulümden kurtarmak için israilin Suriye’yi bombalaması gibi, güya milletimizi zalimden korumak adına ülkemiz bombalansaydı; bunu kabullenebilir miydiniz? Böyle bir durumda Esad çıkıp: ”Ankara’yı aldım.” deseydi, kahraman mı ilan ederdiniz?
Bize ait topraklardaki Süleyman Şah Türbesi’ni taşıyanlar ve cuma namazını bir türlü Şam’da kılamayanlar; “24 saatte Halep’i alan komutan RTE” mottosuyla zafer çığlıkları atıyor. Sahi; 82 Halep burada mı? Türkiye tarafından Halep ele mi geçirildi yoksa üstüne bir bardak soğuk salep mi içildi; zaman gösterecek. Açıkça gördüğümüz şu ki; IŞID militanlarını rehabilite eden ÖSO ve isminin değişme hızına yetişemediğimiz örgütlerden biri olan HTŞ birlikteliği; Suriye’ye de, bölgeye de kurtuluş reçetesi sunamaz.
Olaylar öyle hızlı gelişti ki, henüz bu yazıyı yayına veremeden Esad devrildi. Suriye’de 61 yıllık rejim yıkıldı. israil ise hiç vakit kaybetmeden Suriye’yi işgale başladı. Bazı bölgeleri ele geçiren israilin, Şam’a yaklaştığına dair haberler geliyor. BOP’nin tıkır tıkır yürüdüğünü görünce, bize de “Halep’e giderken Gaziantep’ten olmayalım.” diye dua etmek düşüyor.
82 Halep burada olsun ya da olmasın; memleketimizin, ümmetimizin ve tüm insanlığın saadeti için tek formül, İslam Birliği’nin kurulmasıdır. Vakit; Müslümanları ayrıştıran mezhepsel ve diğer farklılıkları kaşıma vakti değildir. Vakit; Orta Doğu’yu ateşe veren siyonistlere karşı ivedilikle birleşip, BOP hayallerinin sadece hayallerinde kalacağını bütün gücümüzle yüzlerine çarpma vaktidir…
SELAMLAR VE SAYGILAR…