İmamlar Şamar Oğlanı Değildir

Bir kaç gündür, Kulp Kaymakamının bir imamı görev başında ve hem de camide dövmesi konuşuluyor. 

12 Eylül darbe yılları, 90’lı yıllar veya 28 Şubat dönemini mi yaşıyoruz? Bu dönemlere mi özeniliyor!

Görevi kamuya hizmet yapmak olan bir bürokratın, görevini yapması için devletin kendisine verdiği güç ve yetkiyi, şahsi fikir ve ideolojisini tatmin etmek için, emrinde bile olsa, herhangi bir memura veya halka karşı kötüye kullanamaz, darp edemez. Kanun vardır nizam vardır. Yapılan fiilin suç olduğu iddiası varsa, soruşturmasını açar objektif olarak araştırılır ve hukuki olarak gereği yapılır o kadar. Dövmek ne demek? Biz hangi çağda ve nasıl bir ülkede yaşıyoruz? Ne kadar üzücü ve tehlikeli bir olay. 

Bir hukuk devletinde, kişi hangi görev ve yetkide olursa olsun, görevini icra ederken, hukuk kurallarına ve temel insan haklarına, uymak zorundadır. 

Devleti temsil eden bürokratlar, kanun ve hukuk tanımazsa, istediğini söyler, istediğine söver veya istediğini döverse, insanların devlete olan güveni, aidiyet inancı zayıflar ve devletin ciddiyetine zarar vereceği gibi kamu görevi yapan memurlarda korku ve panik, vatandaşlar arasında da kamplaşmalara sebep olur. Bütün bürokratların bundan kaçınması gerekir. 

Hadisi Şerifte;  “İnsanlardan iki sınıf  var ki, onlar salâha ererse insanlar da salâha erer; onlar fesada girerse insanlar da fesada girer: Bunlar âlimler ve âmirler/yöneticilerdir.” (bk. Kenzu’l-ummal, 10/191). Denilerek Amirler ve İmamların toplumda ne kadar önemli bir görev icra ettiklerini bize söylemektedir. Amirler, toplum binasının çatısı ise, Alimler de toplum binasının kolonları dır. Amirler, yönetme ve kanunları uygulamakla, İmam ve Alimler ise doğru ile yanlışı, iyi ile kötüyü, hak ile batılı vatandaşa söylemekle görevlidirler. Bunu hiç çekinmeden yapabilmelidirler.

Ancak bu tür olaylar, baskı ve hazır hutbeler İmam ve Alimlerin görevlerini özgürce yapmasını engellediği için, İmam ve Alimlerin, vatandaşın yanındaki ağırlık, itibar izzet, onur ve güvenine ciddi anlamda zarar vermektedir. 

İmamlar ve Alimlerimiz, iktidarın, görevlisi ve şamar çocuğu değildir. İktidarın bir yanlışını ikaz et, “açığa alın,” diyanetten gelen hutbeyi okuma, “dayak ye” olacak şey mi bu? Bunu kabul etmek mümkün değildir. 

iktidar mensubu hiç bir siyasetçinin veya bürokratın, imamları baskı altına alması, siyasi beklentilerinin, görevli memurları gibi davranması kabul edilemez. İmamlarımız iktidarın değil, devletin memurudurlar.

Her zaman söylediğimiz gibi, din, iman, ezan, vatan, bayrak, şahadet gibi milletin ortak değerlerini, siyasi rant için malzeme yapmak ve istismar etmek yanlış ve tehlikelidir. 

Bu darp ve hakaret, ne kadar yanlış ve tehlikeli ise, bu olaya sahip çıkmak ve desteklemekte o kadar yanlış ve tehlikelidir. Hele Bahçeli'nin, “kaymakamın alnından öpüyor, yetiştiren anne ve babasını tebrik ediyorum” şeklindeki açıklaması her zamanki gibi ırkçı, suça teşvik ve toplumu tahrik etmesi” açısında kapanması zor yaralara sebep olmaktadır. 

Aynı şekilde, bazı kamu görevlilerinin de temsil ettikleri makamın misyonunu unutarak siyasi görüşlerinin yansıması olan duygu ve düşüncelerini çekinmeden sosyal medyada paylaşımları sonrası, belli bir kesimin Kaymakam Beye “eline sağlık” İmam Efendi “hak etmişti” diyerek hakaret ve darp olayına sahip çıkması, diğer bir kesimin de, kanun var nizam var diyerek hakaret ve darp olayına karşı çıkması, olayın nereye doğru kaydığını, çok ciddi olarak değerlendirmek gerekir.

Bu olaydan bağımsız olarak, aslında sorulması ve sorgulanması gereken şey; Diyanetin tüm Türkiye’de tek tip hutbe okutmasının doğru olup olmadığıdır? 

Ki tek tip hutbe, bence doğru değildir. Çünkü her cemaatın sorun, ihtiyaç ve hassasiyetleri farklı olabilir. İmam Efendi, bunun tesbitini yapıp, ona göre hutbesini hazırlayabilmeli ki, cemaatine faydalı olabilsin ve saygı görsün.

Bu bağlamda:

∙ Bir an önce Diyanetin hazırladığı tek tip hutbelerden vazgeçilmelidir. Bazı hutbelerden dolayı, nice vatandaşlarımız cumaları ve camileri terk etmiş ve etmeye devam ediyor. Buna bizatihi ben de şahit olmuşum.. Bundan dolayı her imam, “Allah'ın yoluna hikmetle çağır” ayeti gereği, kendi cemaatın ihtiyacına göre hutbeyi hazırlayabilmeli,

∙ Milletvekillerinde olduğu gibi Müftü, Vaiz ve İmamlar için de kürsü ve minber dokunulmazlığı tesis edilmeli ve her türlü baskıya son verilmeli,

∙ İl Müftüleri, ildeki cemaatın sorun, ihtiyaç ve hassasiyetleri göz önüne alarak ama yine de imamları mecbur bırakmamak şartıyla, örnek hutbe hazırlamalı, 

∙ Bu darp ve hakaret, sadece bir İmama değil, onun şahsında tüm Diyanet camiasına ve İmamet makamına yapılmıştır. Bundan dolayı Diyanet ve Sendikalar takip etmeli,  yargı mekanizması hukuken gereğini yapmalıdır. İktidar da sadece siyasi rant için İmamlar ve Alimlerle fotoğraf görüntüsü veren değil, onları devletin gücünü şahsi ve siyasi görüşü için kullanan bürokratına karşı korumalıdır. Yoksa İmam ve Alimler psikolojik olarak etki altında kalacak ve görevlerini gereği gibi yapmayacaklardır. 

 Ama maalesef, bugüne kadar gördüğümüz İktidarın, STK, Cemaat, Medrese, Kuran Kursları, İmam ve Alimlerimize bakışını; “Ben sizin çalışmalarınıza karışmıyor, hatta ufak ufak destek oluyorum ama siz de, ben ne yaparsam yapayım sorgulamayın, eleştirmeyin, koşulsuz bana destek verin, her türlü yanlışımıza milleti ikna edin, toplantılara çağırdığımız zaman gelin talimatları alın ve gidin, “CHP mi gelsin” diyerek milleti yanımızda tutun, toplantı, etkinlik, konuşma ve hutbeleriniz, politikalarımızı destekler mahiyetinde olsun” aksi durumda, “siz bilirsiniz ha! şeklinde tercüme etsek abartmış olmayız. 

Elbette bu durumda ve iktidarın arka bahçesi olmayan ve gereği gibi görevlerini yapan STK, Medrese, Cemaat, İmam ve Alimlerimiz vardır onları istisna ve tebrik ediyorum.

STK, Medrese, Cemaat, Alim ve İmamların uyarı ve ikaz görevlerini daha özgür yapabildiği bir gelecek dileğiyle…

Vesselam