2001 krizini hatırlarsınız. Halkımız yaşanan kriz nedeniyle iyice yoksullaşmıştı. Tayyip Erdoğan’ı kurtarıcı olarak gördü ve iktidara taşıdı.” Yoksul üreten bu sistemi ancak değiştirirse bir imanlı siyasetçi değiştirir, yoksulluk kader değildir.” Düşüncesiyle dört elle Erdoğan’a sarıldı. Türkiye’de 2002’de yüzde 26.96 yoksul vardı.
Hükümetlerin amacı nedir? Ülkenin refahını arttırmak, eğitim, sağlık, tarım ve hayvancılıkta, sanayide ileri seviyeye çıkartmak değil midir? Yol medeniyettir ve şarttır. Ama o yol benim refahımı arttırmıyor, verilen garanti yüzünden ülkemin hazinesinden sürekli pay alıyorsa, orada bir sorun olduğunu düşünürüm.
Yaklaşık 17 yıldır tek başına olan iktidar var. Hem merkezi hükümet ve hem de yerel yönetimlerin çoğuna sahipler. Üstelik kendilerini destekleyen büyük bir medyası da var. Ülke bu durumda uçması gerekmiyor muydu? Hükümetin 2019 yılı bütçesine bakıyorsunuz, halkın yaşadığı işsizliği, hayat pahalılığını ve yoksulluğu artıracak etkiye sahip bir bütçe olduğunu görüyorsunuz. Neden diyorsunuz? Neden yoksulluğun kaldırmak için bir çalışma yapmıyorsunuz? Düşünüyorsunuz, günlerce buna kafa yoruyorsunuz ama bir türlü işin içinden çıkamıyorsunuz. Sonra anlıyorsunuz ki, sistem yoksulluk üretiyor ve sistem yoksul insanı seviyor. Türkiye Cumhuriyeti rant dağıtmak üzerine kurulmuştur ve tavandan tabana yayılan bir rant sistemi olduğunu görüyorsunuz. İnsanlar devletin verdiği yardıma muhtaç hale gelmeli ki, hükümet değişirse aldığım yardım kesilir korkusu yaşasın ve sürekli aynı hükümete oy versin. Sen dulsun! Al sana yardım! Sen yoksulsun! Al sana yardım!
Oysa sosyal devlet demek sürekli yardım eden hükümet değildir. Yoksulluğu kaldıran ve halkın refahını düşünen demektir. Sosyal devlet, asgari ücret alan işçinin elektriği, suyu ve doğal gazı aldığı maaşa göre ayarlayan devlet demektir. Vatandaşına, ücretsiz eğitim, sağlık ve iş imkânı sunan devlet demektir.
AKP hükümetlerinin ilk yıllarında suni bir refah yaşandı. Suni dememin nedeni, kredi kartına dayalı bir hayat sürdürülmesinden. Elinizde 3 tane kredi kartı var ve her birinin limiti 1500 TL. 1500 lirada maaşınız var. Toplam 6 bin liranız varmış gibi yaşıyorduk. Ama bizim sadece 1500 lira kazancımız var. Bunun sonucu kredi kartlarında patlama yaşandı. Hükümetin bizim hayatımıza dokunduğu falan yoktu. Bu refah artışı sadece kredi kartına dayalıydı ve suniydi.
Sistemi değiştireceğine inandığımız AKP, hayallerimizi yıktı. Sistemin çarklarına kendini kaptırdı ve ülkemizde bugün itibariyle yoksulluk sayısı arttı ve millet tanzim satış çadırlarına muhtaç hale geldi. Pazar ve çarşıda ki fiyatlar market fiyatına çıktı. İstanbul seçimlerinin iptal edilmesiyle dolar 6 bin lirayı aştı ve halk bu karar neticesinde daha bir yoksul hale geldi. Doların artacağını ve ekonominin zarar göreceğini bilen AKP, neden bu kadar seçimin iptali için mücadele etti? Hayvancılığın ve tarımın bittiği, gıda da dışa bağımlı hale geldiğimiz, üretimin durma noktasında olduğu günümüzde, doların çıkması bu halkı daha da fakirleştireceğini bilmez mi hükümet? Tabi ki bilir!
Eeeee o halde neden bu ısrar? İki zıt görüşün amacı bu ülkeye hizmet etmek değil midir? O halde neden beraber çalışmak istemediniz? Rant paylaşma isteği mi yoksa geçmişte karanlık bir şeyler mi var?
Kimsenin hakkı yok bizi fakirleştirmeye, binlerce emekli ve asgari ücretli yoksulluk sınırı altında yaşıyor. Bize birileri fakirlik adına bir şey söylüyorsa yalan söylüyor. Fakirlik neden bizim kaderimiz olsun. Peygamberimiz(SAV) olduğunda en güzeliyle bu manada o nimetlerden istifa etti. Bizim başka bir derdimiz var. Bizim başımızda kan emici, ceberut sistemler, bizi bu hale sokuyor. Bize fakirliği peygamber ahlakı olarak anlatan adamların hayatında bu fakirlik yok. Bu sistemi değiştirecek ve ülkemizin refahını, hukukun üstünlüğünü, adil paylaşımı ve adaleti sağlayacak imanlı kadrolar bu ülkeyi yönetiyor diye sevinen binlerce garibanın ahı yerde mi kalacak sanıyorsunuz? Demokrasinin demokratür’e dönüştürüldüğü, yandaşların zenginleştirildiği bir sistemi bu halk sandığa gömmez mi sanıyorsunuz? İstanbul seçimlerinde 4 oy pusulasının bir zarfa girdiği ve sadece birinin iptal edildiğinin hukuksuzluk olduğunu, siyasi karar olduğunu anlayamayacağımızı mı sanıyorsunuz? “Bunca medya gücümüz var, bu halkı nasılsa yönlendiririz, uyanmaz” diye düşünüyor olabilirsiniz ama sosyal medya sizin emrinize mi gireceğini düşünüyorsunuz?
Biz biliyoruz ki, rabbim Maun süresinde: “Şu namaz kılanların vay haline! Onlar namazlarından gafildirler. Onlar gösteriş yaparlar.” Sözleriyle bizi uyarmaktadır. Biz anlıyoruz ki, onların namazlarına değil, İmanlarına, icraatlarına bakmamız lazım. Artık kandırılmak istemiyoruz. Dürüst, ahlaki, hakkı üstün tutan, hukukun üstünlüğü ve refahın eşit dağıtıldığı bir yönetim istemek hakkımız değil mi? Dışardan alan değil, üreten bir ülke haline gelmek çok mu zor?
İstanbul seçimleri milletin kendini ifade etmesi bakımından çok önemli. Sizin için şer olan, hayra dönüşebilir. Bize hizmet olarak dönecek paranın vakıflara aktarılmasını hiçbir gönül kabul etmez. Ahlak ve iman da bunu gerektirir.
Hükümet hangi partiden olursa olsun, belediyeleri borç bataklığına sokan belediyelerden millet adına bunun hesabını sormuyorsa, sandıkta kaybetmeye mahkûmdur. Bunu bilir bunu söylerim…