Siyaset yapan politikacıların siyasal amaçları olduğu gibi İslâm dininin müntesiplerinin de İslâm dininin üzerine yüklediği dinsel amaçları vardır. Politikacı siyasal amaçlarını, İslâm dininin inanını da dinsel amaçlarını yerine getirebilmek için çeşitli yolları dener ve çeşitli araçları kullanır.
Bu bağlamda Siyaset, İslâm’ı; İslâm da Siyaset’i bir araç olarak kullanmayı tercih edebilir. Özellikle son yüz yılda Siyaset ve İslâm’ın kesiştiği belirginleşmiş bir yol mevcuttur ve bu yol dünya siyasetinde dikkatleri çekmiştir. Çağdaş İslâmi Hareketler olarak tabir edilen ve Müslüman Kardeşler hareketi ile başlayan bu yola “Siyasal İslâm” denilmektedir.
Siyasal İslâm hareketlerinin düşüncesi iki kutup arasında gidip gelmektedir. Birinci kutup; toplumun İslâmileştirilmesinin devlet iktidarından geçtiğini düşünen devrimci kutuptur. İkinci kutup ise; toplumsal ve siyasal eylemlerle toplumu aşağıdan yukarıya İslâmileştirmeyi hedefleyen reformcu kutuptur.
Devrimci Kutup iktidar eliyle tavandan tabana doğru İslâmileştirmeyi amaç edinmişken, Reformcu Kutup toplumdan başlayarak tabandan tavana doğru İslâmileştirmeyi amaç edinmiştir. Sonuç olarak ikisinin de hedefi toplumun İslâmileştirilmesidir.
Siyasal İslâmcılara göre İslâmi toplum ancak siyaset yoluyla mümkündür. İslâm’ın getirmek istediği reformlar, sadece vaazlar ve nasihatler yoluyla gerçekleştirilemez. Bunları gerçekleştirmek için siyasal iktidar zorunludur.
Siyasal İslâmcılar, İslâm’ı yalnızca bir inançlar bütünü olarak görmemekte, kapsayıcı bir düzen, nizam ve bir yönetim biçimi olarak telakki etmektedirler. Bir Müslüman’ın İslâmi bir yaşam modelini, İslâmi olmayan bir hükümet otoritesi altında başarıya ulaştırmasının imkânsızlığı savına sahiptirler.
Siyasal İslâmi hareketler batı ve modernite karşıtlığı söylemleriyle bir muhalefet boşluğunu doldurarak ortaya çıkmışlardır. Söylemleri modernite karşıtlığı olsa da aslında karşı çıktıkları modernitenin kötü bir kopyasından farklı değillerdir. Siyasal İslâm’ın başarısız olma nedenlerini açıklarken Olivier Roy – Siyasal İslâmın İflası isimli kitabında böyle diyor.
Müslüman Kardeşler ile başlayan Siyasal İslâmi hareketler Mısır, Suriye, Pakistan, Hindistan gibi birçok ülkede etkili olmuş ve siyaset içerisinde etkin roller üstlenmiştir. Peki günümüz Türkiye’sine geldiğimizde 18 yıldır iktidarda olan ve İslâmi söylemlere sahip AKP bir Siyasal İslâm hareketi midir? Ne kadar AKP’yi eleştirenler arasında, AKP, Siyasal İslâmcı bir hareket olarak eleştirilse de ben AKP’nin Siyasal İslâmcı bir hareket olduğunu düşünmüyorum.
Siyasal İslâmcılar; toplumun İslâmileştirilmesi ve bunun için de siyasal iktidarın şart olduğunu, İslâm’ın sadece bir inanış biçimi olmadığı, bir yönetim biçimi de olduğu, İslâmi yaşam için siyasetin şart olduğunu düşünenlerden oluşmaktadır. AKP’nin ise İslâm ile ilişkisi sadece bir menfaatten ibarettir. Siyasal İslâmcılar göre İslâm için Siyaset düsturu geçerli iken AKP’ye göre Siyaset için İslâm düsturu geçerlidir. AKP’nin kuruluşundaki niyeti ve hedefi nedir bilemem. Niyetlere göre değil amellere göre hareket etmekten başka elimizden bir şey gelmiyor. Niyeti değerlendirmeye ehil olan sadece Yaratıcı’dır. Onun için de AKP’yi amelleri yani yaptıkları ile değerlendiriyorum.
AKP’nin Siyasal İslâmcı bir parti olmadığını söylerken, söylediklerim AKP’nin niye siyasal İslâmcı çizgide olmadığı şeklinde bir hayıflanma olarak algılanmasın. Sadece bir durum tespiti yapmaya çalışıyorum. Zira Siyaset ve İslâm’ın kesinlikle yollarının kesişmemesi, birbirlerinin alanlarına müdahale etmemesi, birbirlerini kullanmamamsı gereken iki olgu olduğunu düşünüyorum.
AKP, siyasal hedeflerine ulaşmak için İslâm’ı tepe tepe kullanan bir parti benim nazarımda. AKP’nin İslâm ile ilişkisinde hep zarar gören ve istismara uğrayan İslâm olmuştur. AKP için İslâm oy ütmede çok güzel neticeler alınabilen bir araçtır. İslâm’ın ne dediği AKP’nin umurunda bile değildir. AKP’nin yaptıkları ile İslâm’ın dediklerinin zıt olduğu birçok konu vardır.
AKP’nin İslâm adına yapılıyor gibi görünen işlerin de bile iktidarını güçlendirecek dolaylı ve doğrudan etkiler ölçülmeden hareket etmesi mümkün değildir. Örneğin; imam-hatiplerin sayılarının artırılmaya çalışılmasının ardında ülkenin İslâmileştirilmesi ve dindar bir nesil yetiştirilmesi arzusundan ziyade, dini duygularla donatılmış, AKP’ye oy verme potansiyeline haiz ve AKP’nin neferi olmaya ehil hale getirilmiş gençlerin sayısını artırma amacı dışında başka bir şey yatmamaktadır.
AKP ile İslâm ilişkisi üzerine konu açıldığında, Forrest Carter'ın Küçük Ağaç'ın Eğitimi isimli romanında geçen çok beğendiğim bir anekdot aklıma geliyor hep. Daha sonra filmi de yapılan otobiyografik romanda annesi-babası vefat etmiş ve anneannesi ile büyük babası tarafından büyütülen bir Çeroki (Amerikan yerlisi) çocuğun yaşamı konu alınıyor. Romanda "Küçük Ağaç" olarak isimlendirilen çocuk, dedesi ile mısırdan viski üretimi yaparak geçimini sağlamaktadır. Ürettikleri viskileri satmak için dedesi ile kasabaya gittiği bir gün yolun kenarında bir adamla bir buzağı görür.
Buzağıyı sevince buzağı çocuğa yakınlık gösterir. Sahibi buzağıyı çok beğendiysen sana satabilirim der. Çocuk ama benim bütün param 50 cent der. Adam da yüzünü asar ve bu buzağının değeri neredeyse söylediğin ücretin yüz katı der. Sonra adam "ben bir Hristiyanım ve bu buzağıyı senin dediğin ücrete sana vermem gerektiğini hissediyorum" diyerek 50 cente buzağıyı satar. Çok kısa bir süre geçtikten sonra buzağı olduğu yerde ölür.
Büyük babası buzağıyı keser ve ciğerinin tamamen hasta olduğunu öğrenir. Yani buzağının sahibi buzağının yakın zamanda öleceğini bile bile çocuğa satmıştır. Büyük baba Küçük Ağaç'a buradan çıkardığın ders nedir der? O da "Bir Hristiyana hiçbir zaman güvenmeyeceksin" der. Demek ki dini söylemlerini ticarete, siyasete veya başka bir menfaat organizasyonuna bulaştıran bir insanın yaptığı her hata, tabi olduğu dine ve o dinin inananlarına yükleniyor. Onun için din insanın içinde yaşanan bir olgudur ve hiçbir menfaate alet edilmemelidir diye düşünüyorum.