LAFLA PEYNİR GEMİCİKLERİ YÜRÜYOR
Bir cümle geldi Ebu Ubeyde’den. Bir cümle ki; mevcut durumu özetlemek için başka hiçbir cümle gerektirmeyen... Bir söz, her soluk alışta kanar dağlar yükseltebilir mi göğüste? Tek damla bırakmadan dışarı püskürtebilir mi her soluk verişte?.. Dedi ki Ebu Ubeyde: “Yahudilerle savaşıyoruz, Müslümanlarla imtihan oluyoruz.” Ne kadar acı verici ve ne kadar sahici. Ne kadar delici ve ne kadar geçmeyici… Bir söz, balyoz gibi indi tepemize. Tek darbe unutturdu bütün bildiklerimizi, utançtan başka his bırakmadı belleğimizde. Değil özne, dolaylı tümleç dahi olamamıştık; siyonistlerle savaşanlar cümlesinde. Edilgen bile değil, bilakis etkendik; sınanmak fiilinde…
Netanyahu demişti ki: “Müslüman liderlere söylüyorum, eğer çıkarlarınızı korumak istiyorsanız tek bir şey yapmalısınız. Sessiz kalın.” Uslu çocuk oldular, iktidarlarını borçlu oldukları abilerinin sözünü dinlediler. Bombardımanlara ses etmediler, açlıktan ölümleri görmezden geldiler. israilli eski müfettiş Michael Kobevi’nin 30 yıl önce işgal hapishanelerindeyken yürüttüğü soruşturmada kendisi için: “Ölümcül gözleri vardı, ölümüne savaşırdı.” dediği Hamas’ın Gazze Lideri Yahya Sinvar’ın Mart 2022’de söylediği cümleyi yaşıyoruz şimdi. Gazze’yi kast ederek demişti ki Yahya Sinvar: “Bu şehir tüm normalleşenleri ifşa edecek, tüm düzenbazları rezil edecek, tüm terk edenlerin ve tavizcilerin hakikatini ortaya çıkaracak.” Evet Gazze; tüm israil sevicileri, koltuk sevdasından vazgeçemeyenleri, Kudüs davasını oy devşirmek için malzeme edenleri, Allah’ın ayetlerini görmezden gelip liderlerinin peşinden gidenleri ortaya çıkardı. Yaldızı döküldü, cilalı cümlelerle kendilerini parlatanların. Zifiri gecelerden daha karanlık olduğu görüldü, adından başka ak tarafı kalmamış Türkiye iktidarının…
Halkımız: “israille ticareti durdurun.” diye bas bas bağırırken, ülkemizin siyonistlerle ticareti ne yazık ki %26 arttı. Ocak 2024’te 318 milyon dolar olan ihracatımız, şubat ayında 400 milyon dolara yükseldi. Bu arada israilden ithalatımız da son 8 ayın en yüksek seviyesine çıktı. israilin petrol ithalatının %65’i Türkiye Ceyhan Limanı’ndan gidiyor. Çelik ihtiyacının %65’i, çimento ithalatının %95’i yine Türkiye’den karşılanıyor. 150 gündür süren soykırıma rağmen; israil askerinin yiyeceği, giyeceği ve teçhizatı da dahil, günde ortalama 8 gemi ile malzeme gönderilmeye devam ediliyor. Filistinli bir çocuk: “Her gün patatesi özlüyorum. Ekmek yemek istiyorum.” derken; bir baba çöpten bulduğu çürük patatesleri çocuklarına yedirmek zorunda kalırken; israile fındıktan bakliyata, meyve-sebzeden hayvansal ürünlere kadar her türlü besin malzemesi ulaştırılıyor. Kümeste yaşayan Gazzeli minik kızın: “Biz tavuk değiliz, biz insanız.” sözleri kulaklarımızda çınlarken; yapı malzemelerinden mobilyaya israillilerin ihtiyaç duyabileceği her şey gönderiliyor. Gemilerle ticaret de yetmiyor, Ürdün üzerinden tırlar ile de israile mal taşınıyor.
Bu arada Gazzeliler ise, açlıktan ölmemek için kaktüs yemeye başladı. 2 yaşındaki Halid Hicazi, hayvan yemiyle beslendiği için şehit oldu. “O kadar çok susadık ve acıktık ki, 4 aydır Ramazan ayında gibiyiz.” diyen küçücük kızcağız, iftarsız ve sahursuz oruç tutmaya mahkum olduklarını anlatıyor. Başka bir çocuk; yiyecek hiçbir şey kalmadığından, bütün eşek yemlerini yediklerinden bahsediyor.
Gemicikler Türkiye’den israil seferlerini sürdürürken, yardım almak için toplanılan alana düzenlenen saldırı sonucunda 150 şehit veriliyor ve 1000 kişi yaralanıyor. 35 çocuğun açlıktan ölmüş olması bile, siyonistlerle ticareti kesmemiz için yeterli olmuyor. Diyorlar ki: “Ticareti özel sektör yapıyor. Devlet karışamaz.” İspanya, israille bütün ticaretini durduruyor da Türkiye neden yapamıyor? Hollanda mahkemesi, israilin Gazze’de gerçekleştirdiği soykırım nedeniyle kullandığı F-35 savaş uçaklarının parça teslimatını durdurma emri veriyor da, Türkiye’nin elini kolunu ne bağlıyor? “Anlaşmalar, hukuk” gibi bahanelerin ardına sığınanlara sormak isterim: “israil hangi hukuk kaidelerine, hangi anlaşmalara riayet ediyor?” 7 Ekim’den önce yapılan ticari sözleşmeler gereği, mecburen bu ticaretin sürdüğünü iddia edenlere gelince; yeni yapılan satış sözleşmelerini herkes biliyor da, yalnız onların mı haberi olmuyor? “7 Ekim’den önce İsrail melek miydi, şimdi canavarlaştı da Filistinlilere ilk defa mı saldırıyor?” suali, niçin bu kişilere yönlendirilmiyor? İktidarı eleştirenleri hükümeti aciz göstermekle itham edenlerin aslında, özel sektörün ticaretine devletin müdahale edemeyeceğini söyleyerek, iktidarı acizliğin nirvanasına çıkardığı nasıl idrak edilmiyor?
Recep Tayyip Erdoğan: “israil bir terör devletidir.” demişti. Teröristle ticaret yapılabilir mi? Terör örgütüyle ilişki kurulur ve sürdürülebilir mi? Üslerimizden mühimmat ve istihbarat teminine izin verilebilir mi? Mesela; PKK, YPG vb. terör örgütlerine silah parçası dahil satılması “özel sektöre hükümet karışamaz.” denilerek savunulabilir mi?
Bir yandan AKP iktidarını ölümüne destekleyenler mevcutken, bir yandan da Gazze için somut adım atılmamasına dair tepkiler çığ gibi büyüyor. Seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte, yükselen sesleri kısabilmek için akılla ve mantıkla izah edilemeyecek yollara başvuruluyor. Yusuf Kaplan çıkıyor; kendisinin cumhurbaşkanlığından arandığını ve “Hocam, şu an Gazze’deyiz.” denildiğini anlatıyor. Hiçbir delil barındırmayan “Gazze’de varız.” cümlesiyle, halkın gazını almaya çalışıyor. Kaplansen’den Masallar! Gazze’ye gidildi ve sadece Yusuf Kaplan’a mı haber verildi? Hem de seçim öncesi bu bilgi halktan saklandı, öyle mi? Gizli kalması icap ediyorsa, Yusuf Kaplan neden ifşa etti?.. Gazze’ye gidecek kadar yürekliler ama israille ilişkileri ve ticareti kesmediler; İncirlik ve Kürecik’i kapatmadılar; açlıktan ölenlerin kemiklerinin sayılabildiği iskeletleri izliyorlar. Ne kadar ikna edici, değil mi?.. Yusuf Kaplan’a “Gazze’deyiz” diye bildirilmesi de ayrı bir komedi. İktidar her attığı adımı kendisine rapor mu ediyor acaba? Herkesten saklanan bilgi Yusuf Kaplan’la paylaşılıyorsa, ne sıfatla?.. Sorarım Yusuf Kaplan’a: “Tay-i mekan ve tayy-i zaman mefhumları, Tayyip mekan ve Tayyip zaman mı oldu? Tayyip Bey aynı anda hem Ankara’da israili kınıyor hem de Gazze’de cephede mi savaşıyordu?” Aklımızda deli sorular takla atarken, savaşın kalbindeki Filistinlilerden geliyor cevap, Yusuf Kaplan’ın savına. Gazeteci Muin Naim: “Gazze’de Filistinlilerin dışında direnen yok ve aksini iddia eden yalan söylüyor.” diyor. Filistinli Yazar Naim Eyyubi ise: “Gazze’de şu an hiçbir ülkenin askeri ya da istihbarat servisi yok. Keşke olsa, keşke. Şu an El-Kassam Gazze halkıyla birlikte tek başına mücadele ediyor.” cümleleriyle, Yusuf Kaplan’ın ifadelerinin doğru olmadığını açıklıyor. Yusuf Kaplan kendisine negatif yönde eleştirilerde bulunanları İrancı ve Fetöcü olmakla suçlarken, Gazzeli Gazeteci Tevfik Elhams’ın şu sözleri zihnimizde canlanıyor: “Gazze tek başına direniyor. Bu savaş bittiğinde kimse kendine pay çıkarmasın. Tek payın sahibi Gazzelilerdir Allah’ın izniyle…” Filistin edebiyatına ve istismarına yeterince tokuz. Yusuf Kaplan ya da diğerleri ne derse desin; Gazzeliler Gazze’de ne kadar varsa, biz o kadar yokuz…
Güney Afrika, israile soykırım davası açtı. İspanya, silah satışını durdurdu. Şili, büyükelçisini geri çekti. Norveç, 25 milyon euro bağış yaptı. israil büyükelçisini sınır dışı eden Brezilya Devlet Başkanı Luiz İnacio Lula Da Silva: “Gelen tepkiler umurumda değil. israilin Gazze’de yaptığı savaş değil, soykırımdır.” diyerek, diplomatik ilişkilerini kesti. İrlanda Senatosu, israile karşı yaptırımlar uygulanması, İşgal Altındaki Topraklar Yasa Tasarısı ve Yasadışı İsrail Yerleşimlerinin kabul edilmesi ve ABD silahlarının İrlanda hava sahasından geçerek israile gönderilmesinin engellenmesi için oy birliğiyle karar aldı. Ayrıca İrlanda Hükümeti’nin, israile uluslararası silah ambargosu uygulanması için baskı yapması talep ediliyor… ABD askeri Aaron Bushnell: “Soykırıma daha fazla suç ortağı olmayacağım.” diyerek kendini yaktı. Son sözleri “Özgür Filistin” olan Aaron Bushnell’in tüm birikiminin Filistinli bir çocuk yardım fonuna bağışlanması için yazdığı vasiyet de ortaya çıktı. Bir ABD askeri, siyonist zulme daha fazla dayanamayıp kendini yakarken, ülkemizin etkili ve yetkili şahısları adeta dalga geçercesine Gazze’yi seçim malzemesi olarak kullanmaya çalışıyor. AKP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Murat Kurum: “31 Mart’ta biz kazanırsak, Gazzeli çocuklar gülecek.” şeklinde bir konuşma yapıyor. Gazze’de açlığa dayanacak gücü kalmayan çocuk: “Acaba beslediğimiz kediyi kessek Allah bizi affeder mi?” diye sorarken ve aç kalan kedilerin sahiplerinin cesetlerini yediğini gören başka bir çocuk kedisine: “Şehit olduğumuzda sakın bizi yeme. Git, tanımadığın kişileri ye.” derken; Murat Kurum da, şayet belediye seçimini kazanırlarsa bu çocukları güldüreceklerini iddia ediyor. Sanki iktidarda değillermiş gibi. Sanki bütün devlet gücü ellerindeyken Gazze’yi yapayalnız bırakmamışlar gibi… Aynı Murat Kurum, seçilirlerse Gazzeli mazlumların ve çocukların güleceğini söylemesinden 30 dakika sonra, seçim çalışmaları yaptığı sahnede oynuyor. Tıpkı, AKP Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Turgut Altınok’un katıldığı bir canlı yayında seyircilerle birlikte misket oynaması gibi. Ardından Murat Kurum’un katıldığı bir programda, son alışveriş listesi konuşuluyor. Kendisinin, boykot ürünü olan Ruffles ve Algida ürünleri aldığı ve yine boykot edilen Migros’tan alışveriş yaptığı görülüyor. Çevre Bakanı Mehmet Özhaseki’nin AKP Niğde İl Teşkilatı toplantısında da, yine boykot ürünü olan Fanta ve Coca-Colalar masalardaki yerini alıyor. Boykotu boykot ettikleri görülen AKP mensuplarının Gazze adına oy toplamak istemesi ne yaman çelişki! Bir o kadar düşündürücü olan da; Gazze’ye yardım götürmek için gemiler satın aldıklarını açıklayan İHH Başkanı Bülent Yıldırım’ın, seçim konuşması esnasında Murat Kurum’un yanında durması garabeti! AKP Ankara Adayı Turgut Altınok, AKP Antalya Adayı Hakan Tütüncü gibi AKP İstanbul Adayı Murat Kurum’un da; israilli reklam şirketi Total Medya ile çalışması da cabası tabii ki. Necmettin Erbakan Hocamızın ve 200 arkadaşının birlikte kurduğu Gümüş Motor Fabrikası’nın olduğu yere, millet bahçesi açmalarıyla övünen zihniyetten fazlasını beklemek de safdillik olur elbette ki…
Han Yunus’taki Nasır Hastanesi’nde yaşananları bir hanımefendi şöyle anlatıyor: “Elleri ile bizi kontrol ettiler. Her yerimize dokundular. Allah’a ve Peygamberimize (SAV) sürekli küfrediyorlardı.” Bu bile harekete geçirmiyor İslam alemini. Daha ne olması gerekiyor? 6 yaşındaki kızından geriye kalan parçaları poşete koyan babanın videosunun üstüne Mossad: “3 öğün” yazarak, kendi evladının parçalarını yemesini tavsiye ediyor. Altında yer alan yorumlarda: “Bu domuz eti mi? Çiğ mi yeniyor?” sözleriyle, alay etmenin bile sınırları aşılıyor. Tüm bunlar olurken ülkemin idarecileri, Azerbaycan’dan 10 yıl süreyle sıfır gümrük ile yılda 1,5 milyon litre şarap ve fermante edilmiş alkollü içki ithal edilmesine ilişkin anlaşmayı kabul ediyor. Mısır’ın darbeci Sisi yönetimi, İhvan-ı Müslimin’in Genel Mürşidi Muhammed Bedii ve 7 arkadaşı için idam kararı veriyor. Suudi Arabistan tarihinde ilk defa, tevhit bayrağını üstüne almış mayolu bir kızı güzellik yarışmasına gönderiyor. Ve gazeteci Metin Cihan; Recep Tayyip Erdoğan’ın tüm insanlığı Gazze’deki vahşeti durdurmaya çağırdığı anlarda, oğlunun gemisinin israilin Aşdod Limanı’nda yükleme yaptığını belgeleriyle sunuyor…
Ülkemin ve diğer Müslüman halkların yöneticilerinin israille yaptığı iş birliğiyle sınanıyor Ebu Ubeyde. İktidarlarını israile müdahale etmeye zorlamak için yeterince baskı yapmayan Müslüman halklarla, idarecilerini Hakk’a ve cihada çağırmayan hoca adlı zevatlarla da elbette… İyi ki Yemen var; Filistin için mücadeleyi şeref sayan. İyi ki Yemen var; Kızıldeniz’i israile giden gemileri durdurmak için kapatan. İyi ki Yemen var; kendileriyle savaşmak amacıyla bölgeye gelen Alman savaş gemisini vurdukları anların videosunu paylaşarak içimizi ısıtan… Gazze’ye sahip çıkmamamız için mazeretler yığanlar, Yemen’e baksınlar. Ya ekonomimizin Yemen’den daha kötü duruma düşürüldüğünü kabul etsinler ya da sussunlar. Ne yani, israil bizi bombalasa; “teknolojimiz henüz yeterince gelişmedi. Şimdi gidin, 50 sene sonra gelin” mi diyecekler? Kendi çocukları katledilirken de, israille ticaretin sürmesini normal mi görecekler? Gazze’ye sahip çıkmak, vatan toprağımıza sahip çıkmaktır. Siyonizmin Arz-ı Mevud planının, ülkemizin doğu ve güneydoğusunu kapsadığını bilmeyen kalmamıştır. AKP düşerse Gazze düşmez ama Gazze düşerse, sıranın bize de geleceği muhakkaktır.
Ünlü Modacı Katherine Hamnett’in: “İngiliz olmaktan utanıyorum.” deyip kraliyet madalyasını çöpe atması gibi, ülkemiz adına utanç duyuyoruz. Gazze her gün ölürken, hiçbir şey yokmuş gibi yaşamaya katlanamıyoruz. Kalbimizin bir yanı Doğu Türkistan, bir yanı Filistin için kanıyor. İçimizi daha çok kanatan bir şey var ki; mazisinde daima zalime diz çöktürmesiyle nam salmış bir milletin bugünkü yöneticileri, mazlumların yaralarına yara bandı bile olmuyor…
Bir Filistinli: “Biz Filistinliler olarak hem acı hem de tarih boyunca unutamayacağımız bir hayal kırıklığı yaşıyoruz.” diyor. Pek çok Gazzeli kardeşimizin paylaşımlarında “affetmeyeceğiz” yazıyor… Filistinlilerle empati yaparak söylüyorum ki; Gazze için somut adım atmayan Müslüman liderler bundan sonra ne yaparlarsa yapsınlar, hiçbir değeri yok. Değil mi ki, 5 aydır seyirci kaldılar, 30 bin şehide ve açlıktan ölümlere göz yumdular; artık bütün Filistin’i kurtarsalar da aklanamazlar…
Ebu Ubeyde tek bir cümlesiyle, kanar dağlar kanattı sinelerde. Karanlık çağlar kararttı, doğan her güneşle birlikte… Yahudilerle savaşanlardan olmadık; savaşanların sınandıklarından olduk. Biz bu sınavımızı kaybetmekle kalmadık; bu sınavımızda kaybolduk…
Bazı cümleler ölümcüldür. Iskalamaz, öldürür…
Saygılarımla…