--Ç'almayın Çocukluğumu!
Sonra ben hiç çocuk olamamıştım, dedi ve devam etti anlatmaya. Çok kardeştik annem babamın gölgesinde onu idare eden kendini geliştirmek yerine konu komşu derdinde onları memnun etmenin peşinde!
Küçüçük parmaklarımla somya divanların altının tozlarını alırken bir yandan kaybolan çocukluğumun oyun yanıyla saklanırdım, sonra sobelerdim kendimi yitirdiğim hayallerimin karmaşık sokaklarında.
Hiç sokakta oynamaz mı bir çocuk, oynar oynamasına da, kendine küçük anne diyen bir kardeşi olmasa!
Utanır tabi ki kardeşine duyduğu sevgi kadar büyük utanır hemde ; aynı sokaktan beraber okula gittiği arkadaşlarıyla kaçamak bir el yakantop oynayamadı doyasıya, çünkü anneliği öğreniyordu henüz kendine anne olamamış annesinden!...
Evlilik üzerine muhabbetler, yalancı kadınlardan dillenen fallar dinlemekten yorulurdu çokça.
Oysa bir hikayenin kahramanı yapardı kendi okuyabilseydi evlerinin tam karşısında tarihi konaktan ilçe kütüphanesine çevrilmiş, bahçesinde adını bilmediği kokusu yok ama rengi o al kırmızı ve pembenin her tonundan açan tırnaklarına yapıştırıp kendini türlü oyunlarla süslediği çiçeklerin olduğu kütüphane görevlisinin ona verdiği emanet kitaplarını.
Kitap okumak suçtu boyunu aşan işleri yapması gerekirken, suçtu roman okumak, çeyiz hazırlamalıydı çünkü beşikte başlardı kızların çeyiz işi annesinin o engin İlmine göre?
Babasına kızamazdı okumuş yazmış büyük adamdı, kravat takardı babası çokta yakışırdı da aslında yeşil gözleri esmer teninde ışık ışıktı ama ufku karanlıktı, sığ ve bağnaz bir çevrede geleceği göremiyor, aydınlık yarınlar için kızlarını okutmamın gerekliliğin farkında bile değildi.
Oyun yok, okul yok bu çocukluk mu hamallıktan başka neydi ki bedene bu baş?
Oysaki bir bebeğe annelik edebilecek kadar şefkatli, onu küçük lokmalarla beslemeyi düşünecek kadar akıllı, ağladığında güldürebilecek kadar şirin mi şirin bir kız çocuktu; evet o bir çocuktu, hayalleri, oyunları elinden gasp edilen bir çocuk!
Nuray AYHAN...