Cuma Namazı (2)

  1. Zuhr-i ahir (son öğle) namazı

Son öğle namazı anlamına gelen Zuhr-i âhir namazı, bir kısım İslâm bilginleri tarafından, Cuma namazının sahih olmaması ihtimaline karşı ihtiyaten kılınması öngörülen o günkü öğle namazı yerine kaim olması umulan namazdır. Öncelikle şunu ifade edeyim ki; bu ve bundan sonra iki rekât olarak kılınan vakit sünnetinin Cuma namazı ile direk bir ilgisi yoktur. Cuma namazının sıhhat şartlarındaki ihtilaf sebebiyle Cuma namazının geçerli olmaması ihtimalinden hareketle zuhr-i ahir namazının kılınması gerektiğini ileri sürenler olduğu gibi, buna karşı çıkanlar alimlerimiz de olmuştur.

Zuhr-i ahir namazının gerekliliğini ileri sürenlerin hareket noktası, bir yerleşim biriminde birden fazla camide Cuma namazının sahih olmaması ihtimalidir. Bunlara göre, bir zorunluluk bulunmadıkça, bir yerleşim yerinde sadece bir yerde Cuma namazı kılınır. İhtiyaç yokken, birden fazla yerde kılınması halinde, namaza ilk başlayanların Cuma namazları sahih olur, diğerlerininki olmaz. Kimin önce başladığını tespit etmek te mümkün olmadığından ihtiyaten hepsinin öğle namazını kılmaları gerekir.

Zuhr-i ahir namazının kılınmasına karşı çıkanlar, şüpheyle yapılan ibadetin geçerli olmayacağı ilkesinden hareketle, bu namazın kılınmaması gerektiğini söylemişlerdir. Bunlara göre, şüpheyle ibadet makbul değildir. Bu itibarla, “belki Cuma namazı sahih olmamıştır” diye zuhr-i ahir kılmak doğru olmaz. Bir kısım alimler ise, Hz. Peygamber, sahabe ve tabiîn döneminde böyle bir namaz bulunmadığından hareketle, zuhr-i ahir kılmayı bidat kabul etmişlerdir.

Zuhr-i ahirle ilgili olarak tarafların ileri sürdükleri görüşlerin delilleri göz önünde bulundurulduğunda, bu namazı kılmanın gerekli olmadığı anlaşılmaktadır. Şöyle ki, Hz. Peygamber zamanında Cuma namazının sadece bir yerde kılınmış olması, bir yerleşim biriminde birden fazla yerde Cuma namazı kılınamayacağı anlamına gelmez. Zira o dönemde böyle bir ihtiyaç söz konusu değildi. Ayrıca yeni inen ayetleri Hz. Peygamber’in ağzından işitme iştiyakı içinde bulunan sahabenin, başka bir yerde Cuma namazı kılmalarını düşünmek mümkün değildir.

Bir yerleşim biriminde bir yerde Cuma namazı kılınmaması sebebiyle Cuma’nın sahih olmayacağını söyleyen müçtehitlerin tamamı, ihtiyaç halinde birden fazla yerde Cuma’nın kılınabileceğini kabul etmişlerdir. Nitekim, İmam Şafiî Bağdat’a gittiğinde birden fazla yerde Cuma namazı kılındığını gördüğü halde, buna karşı çıkmamıştır. Günümüzde ise, çoğunlukla bir yerleşim biriminde tek camide Cuma namazı kılınması mümkün olmadığından birden fazla yerde Cuma namazı kılınması kaçınılmaz olmuştur.

İbadetlerde asıl olan, kabul edildiğine inanmaktır. Hz. Peygamber Yüce Allah’ın, “Ben kulumun benim hakkımdaki zannına göre muamele ederim.” buyurduğunu bildirmektedir. Başka bir hadislerinde de “Ameller niyetlere göredir.” Buyurmuşlardır. Bu itibarla Cuma namazının kabul olunacağına inanarak kılınması ve bunda şüpheye düşülmemesi gerekir.

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu 2002 yılında 50 Numaralı kararında (fetva) özetle; “ Cuma namazının farzından önce ve sonra, Hz. Peygamber’in nafile olarak namaz kıldığı sabit olduğundan, Cuma’dan önce ve sonra nafile namaz kılmanın sünnet olduğuna, bu nafile namazların dördü farzdan önce, dördü de sonra olmak üzere toplam sekiz rekât kılınmasının uygun olacağına, Bir yerleşim biriminde birden fazla yerde Cuma namazı kılınabileceğine, bu sebeple zuhr-i ahir namazının kılınmasına gerek olmadığına, Zuhr-i ahir namazını kılmak isteyenlere ise mani olunmasının uygun olmayacağına karar vermiştir.” Denilmektedir.

  1. Vaktin sünneti

Sevgili peygamberimizin Cuma Namazının farzından sonra çoğu zaman dört, bazan da altı rekat nafile namaz kıldığı rivayetleri göz önüne alınarak Bazı Müslümanlar vaktin sünneti niyeti ile iki rekat daha namaz kılmışlardır. Bu sünnet öğle namazının değil, Cuma namazının son sünnetidir. (Cuma’nın farzından sonra dört, zuhr-i ahirden sonra iki olmak üzere altı rekat Cumanın son sünnetidir.)

Günümüzde Zuhr-i ahir ile, Vaktin sünneti adıyla kılınan namalar büyük çoğunlukla kılınmakla birlikte bazı İl ve İlçelerimizde kılınmamaktadır. Bu durum karşısında Müslümanlara düşen görev, bu nazları kılanlara – Niçin kılıyorsunuz? kılmayanlara da – Niçin kılmıyorsunuz? Diye serzenişte bulunmadan birbirlerinin bu tutum ve davranışlarını hoş görmektir.

Bir hususu daha hatırlatarak yazımı bitirmek istiyorum. Yüce milletimiz Cuma namazına karşı ilgisi memnuniyet vericidir. Fakat camilerimizin tamamına yakınında Cuma’nın farzından sonra cemaatin yarıya yakını son sünneti kılmadan camiden çıkmaktadır. Bu durum dinimize göre doğru değildir. Doğrusu farzdan sonra en az dört rekât son sünneti kılmaktır. Ondan sonra dileyen zuhr-i ahir ve vaktin sünnetini kılar, dileyen kılmaz. Bunda bir sakınca yoktur.

Fahri SAĞLIK

Emekli Müftü