DURMAK VAR, YOLUN SONU

Hemşire Charles Cullen, 1987 yılında New Jersey’dekl Saint Barnabas Tıp Merkezi’nde çalışmaya başladı. Ancak; hastaların tedavisi için çabalamak yerine, onları öldürmeyi tercih etti. İlk kurbanı; güneş yanığı şikayetiyle hastaneye gelen ve ciddi bir rahatsızlığı bulunmayan 72 yaşındaki John Yengo oldu. Görev yaptığı hastanelerde beklenmeyen ölümlerin yoğunluğu sebebiyle Charles Cullen’den şüphe duyulsa da, sadece işten atıldı ve başka hastanelere geçti. 16 yıl boyunca düzinelerce şikayet ve disiplin soruşturmasıyla karşılaştı. 4 polis soruşturması, 2 yalan makinası testi geçirdi. Bir kez tutuklansa da, mesleki sicilini lekelemeye yetmedi. Ayrıca iş başvurusu yaptığı hastanelerden geri çevrilmedi ve 10 farklı hastanede vazife yaptı. En son çalıştığı Somerset Medical Center’da bir yıldan kısa sürede çok fazla ölüm gerçekleşince, Charles Cullen’in geçmişine bakmaya karar verdiler. Ortaya çıkan veriler neticesinde, 2003’te cinayete teşebbüs suçundan tutuklandı. Yaşları 21 ve 91 arasında değişen 40 hastanın serumuna yüksek dozda insülin ya da kalp yetmezliği ve çeşitli kalp ritim bozukluklarının tedavisinde kullanılan digoksin katarak öldürdüğünü itiraf etti. Bunların hepsi de iyileşmeye başlamış hastalardı. 2006’da, 18 ardışık ölüm cezasına çarptırılan Charles Cullen’in öldürdüğü kişi sayısının 400 civarında olduğuna inanılıyor. Hastalara yardım etmeyi değil de, onları öldürmeyi seçen bu hemşireyi hapishanede ziyaret eden iş arkadaşı, bu kadar cinayeti niçin işlediğini sorduğunda, verdiği cevap şu oldu: “Çünkü bana kimse dur demedi.”

1948’den bu yana israil adlı Siyonist çetenin yağdırdığı zulüm ve ölümlerin gerekçesi de, Charles Cullen’le aynı aslında. Kimse onlara “dur” demedi. 75 yıldır süregelen işgali durdurmak için, Filistinliler dışında pek de kimse üstüne düşeni üstlenmedi.

Her zulüm söz ile durdurulamaz. Zalime “dur” diyebilmenin yolu, ekseriyetle harekete geçmekten geçer. Bugün Gazze’de soykırım uygulanırken, kavli ve fiili olarak “dur” deme mesuliyeti öncelikle Müslüman halkların liderlerinin omuzlarındadır. Şayet; gerekeni, gerektiği şekilde yapmıyorlarsa, liderlerini harekete geçmeye zorlamak adına gerekeni, gerektiği şekilde yapmak da, Müslüman halkların vecibesidir.

Zalimin zulmüne susmamak, sadece konuşmak değildir; yetkili ve etkili şahıslar için. İcra ettiği icraatlardır, liderlerin konuşma biçimi. Somut acılar, soyut hamaset cümleleriyle değil; somut adımlarla bertaraf edilir. Soyutluktan çıkıp somutlaştı artık Gazze’deki acılar. Dili var; konuşuyor, gözleri var; ağlıyor. Yürüyor, düşüyor, yaşıyor, ölüyor. Acılar bağımsızlığını ilan etmiş, ülke kurmuş her bedende. Tepeden tırnağa, hücrelerinden atomlarına dek acı olmuş insanlar Gazze’de. 

Aksa Tufanı’nın başından bu yana İsrail ordusuna 200 kargo uçağıyla 10 bin tondan fazla askeri teçhizat gönderen, maddi ve manevi bütün imkanlarını seferber eden ABD’nin yaptığıdır; yanında olmak. “Filistin’in yanındayız” deyip, israile yaptırım bile uygulamamak değil. Aksi taktirde ne fark kalır; “Bana, Gazze’deki insanların acısını ve ıstırabını hafifletmek için ABD’den daha fazlasını yapan bir ülke söyleyin. Başaramayacaksınız.” diyen, ABD Ulusal Güvenlik Konseyi Sözcüsü John Kirby’den? “Gazze’deki katliamın ne zaman biteceğine İsrail karar verecek.” dediği bilinirken, Gazze’nin yanında olduklarına ikna edebilir mi ABD Dışişleri Bakanı Blinken?

Bir yandan “Filistin’ini asla yalnız ve çaresiz bırakmayız.” diyeceksiniz; bir yandan büyükelçimizi bile sadece istişare maksatlı çağırabileceksiniz. “Ey İsrail” diye kükreyeceksiniz; fakat israilin Kürecik’ten istihbarat, İncirlik’ten mühimmat temin etmesine de izin vereceksiniz. Azerbaycan’dan gelen petrolün Ceyhan’dan israile gidişini engellemezken; bol bol meyve, sebze, demir, çelik, çimento vb. göndermeyi de ihmal etmeyeceksiniz. 60 günde limanlarımızdan 400 gemi ile 4 milyon ton malzeme  taşımaya da devam edeceksiniz. Tüm bunlara rağmen Filistin’in yanında olduğunuzu iddia edeceksiniz. Bu söylediğinize en fazla; fanatik partizanların tav olabileceği, ancak asla savunamayacağı bir sav denilebilir. Siyaset, halkı sevk etme sanatıdır; savaş esnasında düşmana sevkiyat yapma değil.

Dışişleri Bakanımız: “israille ticaretimiz Filistin davamıza zarar vermez.” dese de, bu hususta Allah’ın ne dediğine de bir bakalım mı? “De ki: “Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, aşiretiniz, kazandığınız mallar, kesata uğramasından korktuğunuz ticaret ve beğendiğiniz meskenler size Allah’tan, peygamberinden ve O’nun yolunda cihattan daha sevgili ise, artık Allah’ın emri gelinceye kadar bekleyin! Allah, fasık topluluğu doğru yola erdirmez.” (Tevbe Suresi 24. Ayet) Ey Müslüman halklar: Rabbi’imizin yanında mı duracaksınız, sevkiyatları durdurmayan liderleri mi aklamaya çalışacaksınız? Ey Müslüman halkların liderleri: Ayete mi uyacaksınız, reel politiğe mi teslim olacaksınız? Boykot ettiğiniz Coca-Cola’ya, Starbucks kahvesine bulaşan kan, israille ticaret yapan gemiciklere bulaşmıyor mu? O kanlı para akışını durdurmayarak alnımıza bebek kanlarının lekesini sürenleri desteklemek, zalimlerin safında olunduğunu göstermeye yetmiyor mu? “Devlet aklına sizlerin aklı ermez. İşler gizli yürütülüyor.” diyenler: Ukrayna’ya 5 iha açıktan hibe edilmişken; Katar’a, Libya’ya, Yemen’e açıktan asker gönderilmişken, niçin Filistin’e açıktan gönderilmiyor? Bugün kullanılmayacaksa, ne zaman kullanılacak ihalar, sihalar? “Ekonomik kriz yaşarız” diye ticarete bahane bulmaya çalışanlar: Gazze’den daha mı büyük imkansızlıklar içindeyiz? Yıllardır savaşla ve açlıkla mücadele eden Yemen’den de mi kötü durumda ekonomimiz? Sorulmaz mı iktidara: “21 yıldır yönettiğiniz ekonomiyi niçin güçlendirmediniz?”

“Bir gece ansızın geliriz” dendikten sonra ne zifiri geceler geçti. Ne kanlar akmaya, ne canlar yanmaya devam etti. Bebeklerin bedenleri çürümeye terk edildi; gitmediniz. Hastaneler, ambulanslar bombalandı; gitmediniz. Bir yudum içme suyu bulamadılar, yakıtsızlıktan ve oksijensizlikten öldüler; gitmediniz. israil ordusu hahambaşı Amid Eyal: “Zindelik ve moral için askerlerin Gazzeli kadınlara tecavüz etmesine olanak sağlayan bir fetva verdi; gitmediniz. Daha ne olması gerekiyor, bir gece ansızın gitmeniz için? Ebu Ubeyde’nin: “Bizler için gıyabi cenaze namazları kılmayı bırakın. Çünkü asıl ölüler sizlersiniz.” sözü de diriltmeyecekse ruhlarımızı; ne manası kalacak hayatımıza devam etmemizin? Oluyor mu öyle; “Filistin’in yanındayız” deyip, israile giden gemileri engellememekle? Ne derece samimiyet barındırabilir; söylem ve eylem birbirine paralelse? Yemen Ensarullah Siyası Büro Üyesi Muhammed el-Buhti’nin: “Düşmanın tepkisinden korkmuyoruz. Daha ziyade Gazze’yi desteklemezsek, Allah’ın cezasından korkuyoruz.” sözleri, hiç mi yankı bulmuyor yüreklerimizde? 

Katliam hız kesmeden sürerken, “ticareti kesersek tazminat ödemek zorunda kalırız” diye mi teselli edeceğiz vicdanlarımızı? israil hiçbir hukuk tanımazken, biz mi hesap edeceğiz hukuksal yaptırımları? Hud Suresi 113. Ayeti Kerime’de: “Zalimlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.” buyuruyor Allahu Teala. Rabb’imizden değil de, tazminattan mı korkacağız? Ateşin dokunmasından korunmak yerine, kendilerine söz dokundurulmasından liderlerimizi mi korumaya çalışacağız?

Gazze’de taş üstünde taş kalmamasını mı bekliyoruz? Ne demek; “Gazze’nin yeniden imarı için gereken her türlü çabayı göstereceğiz? ”Filistin’e yardım inşaatla olur.” cümlesinin deprem etkisini 2016’dan bu yana atlatamamışken, bunu da mı işitecektik? Gazze’nin, Müslümanların ve Müslüman halkların yöneticilerinin desteğine bugün ihtiyacı var. Her şey bittiğinde inşa edecek birileri elbet çıkar. Kullanacak kimse kalmazsa, imar neye yarar? Lütfen, Gazzelilerin can güvenliğini bugün sağlayacak bir köprü kurun. Ne olur, bugün katliamı durduracak bir yol bulun.

israille ticareti kesmeyen ak adam; kefenin cebi olmadığını ve ahirette paranın hükmünün kalmadığını gördüğünde, her şey için çok geç olacak.

Eleştirilerimizin art niyet değil; kamuoyu baskısı oluşturarak hükümeti israile karşı yaptırımlara ve somut adımlar atmaya zorlamak maksadı taşıdığını anlamak çok zor olmamalı. Konuşmalar, diplomatik temaslar siyonistleri caydırmıyor. Hangi parti iktidarda olursa olsun, harekete geçmedikçe aynı tepkileri gösterecektik. Çünkü iktidar, icraat makamıdır. Gazze’deki soykırımın bir an önce son bulması için, yetkililerin ivedilikle yetkilerini kullanmaları hususunda uyarma vazifesi de Müslüman halklarındır.

Hemşire Charles Cullen, kendisine ”dur” denilmediği için öldürmüştü hastalarını. “Durdurulmazsa, israil de durdurmayacak katliamlarını.

Saygılarım ve dualarımla…