Gıybet ve iftira 

İslam dini sosyal ilişkilere, ahlâkî davranışlara, kişilik haklarının korunmasına, güven, huzur ve barış ortamını yok edecek davranışlardan kaçınılmasına büyük önem vermiştir. Bu sebeple sosyal ilişkileri zedeleyen, temel hakları ihlal eden ve ahlaki zafiyete sebebiyete veren gıybet ve iftirayı şiddetle yasaklamıştır. 

Gıybet; bir insanı gıyabında eleştirmek, çekiştirmek ve hoşlanmayacağı sözler söylemektir. Halk arasında buna "dedi-kodu" da denir. Kişinin maddi ve manevi varlığının bütün yönleri gıybet ve iftira konusu olabilir.                                                                                                                        

Peygamberimsimiz ashabına                                                                                                                                                       

- " Gıybet nedir bilir misiniz?" diye sormuş, sahabe; 

- "Allah ve Resulü daha iyi bilir" cevabını vermişler, bunun üzerine Peygamberimiz, 

- "Kardeşini onun hoşlanmadığı bir nitelik ile anmandır" diye tarif etmiştir. 

 Kendisine,                                                                                                                                                                                - "Kardeşimde dediğim nitelik varsa ne buyurursunuz? denilmesi üzerine, 

- "Eğer dediğin sıfat kardeşinde varsa işte o zaman gıybet olur. Yoksa, ona iftira etmiş olursun" buyurmuştur.”  

 Bir kimsenin işlemediği bir suçu yapmış gibi anlatmak, onda bulunmayan bir kötülüğü varmış gibi göstermek iftiradır. Özellikle ahlaklı erkek ve kadınlar hakkında namuslarıyla ilgili konularda iftirada bulunmak büyük günahtır. Peygamberimiz "Helâk edici yedi büyük günahtan sakının" buyurmuş büyük günahlar arasında iffetli ve namuslu kadınlar iftirada bulunmayı da saymıştır.                                                                                                                          

İftira gıybetten daha kötü bir davranıştır. Zira gıybette zikredilen husus kişide vardır, iftirada ise yoktur. 

Yüce Allah Kur’an-ı kerimde gıybeti kesin olarak yasaklamaktadır: 

“Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı? İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir” (Hucurat,49/12). 

Bu Ayet-i Kerime’de yüce Allah, kişilik haklarını ihlal eden üç davranıştan sakınılmasını emretmektedir. Bunlar; "kötü zanda bulunmak", "insanların gizli hallerini araştırmak" ve "gıybet etmek" tir. Her üçü de, kişilik haklarını ihlal eden, toplumun huzur ve güvenini sarsan davranışlardır. Bunlar toplum hayatında tedavisi çok zor yaralar açan birer hastalıktır. Özellikle gıybet çok çirkin bir davranıştır. Bu çirkinliği yüce Allah, ölen bir insanın etini yemeye benzetmiştir. Ölü bir insanın etini yemek ne kadar çirkin ise gıybet de o kadar çirkin bir davranıştır. Bu benzetme, müminleri bu davranıştan alıkoymaya ve gıybet günahının büyüklüğünü vurgulamaya yöneliktir. 

Bir sonraki ayette, Allah katında üstünlüğün takvada olduğu vurgulanarak insandaki fizikî niteliklerin önemli olmadığı, bunun kusur sayılmayacağı, iman, ibadet ve ahlak ile bezenmenin önemli olduğuna işaret edilmiştir.  

Peygamberimizin eşi Hz. Aişe validemiz anlatıyor: 

-"Bir gün Hz. Peygambere bir insanı, davranışlarını taklit ederek anlattım." Bunun üzerine Allah'ın Elçisi, 

-“Mukabilinde bana dünyayı verseler bile, bir insanı hoşlanmayacağı bir şey ile taklit ve tavsif etmeyi katiyen sevmem” buyurdu. 

Sahabeden Süfyân b. Abdullah (r.a.) anlatıyor:-"Ey Allah’ın Elçisi! Bana sımsıkı sarılacağım bir amel söyle" dedim.  Peygamber Efendimiz, 

-“Rabbim Allah’tır de, sonra dosdoğru ol” buyurdu. Kendisine, 

-"Ey Allah'ın Elçisi! Hakkımda korkacağın şeyin en tehlikelisi nedir?" dedim. 

-"Mübarek dilini (eliyle) tuttu sonra “İşte budur” buyurdu. 

Gıybeti yapılan kimse hakkını helal etmedikçe kişi gıybetin günahından kurtulamaz. Çünkü gıybet etmek kul hakkı yüklenmektir. Kul hakkını ise yüce Allah bağışlamaz. 

Gıybet, söz, yazı ve fiil ile yani el, kol, göz, kaş işaretleri ile yapılabilir. Gıybetçi, içindeki kötü düşüncelerini televizyon programları, resim, karikatür, fıkra, makale, kitap…vb. yollarla ifşa edebilir. Günümüzde bazı sosyal medya platformları maalesef gıybet ve iftira merkezleri haline getirilmiştir. 

Gıybeti yapılan kimse gıybet sebebiyle zarara uğramış veya zara uğraması söz konusu ise duruma müdahale edebilir, gıybetçiyi ilgili mercilere şikâyet edebilir. 

Yanında gıybet yapılan kimsenin hiçbir şey söylemeden gıybeti sessizce dinlemesi de doğru değildir. Peki ne yapması gerekir? Yanında gıybet yapılmasına müsaade etmemelidir. Bunu iki şekilde yapabilir: 

a) Sözlü olarak müdahale eder, bunun doğru olmadığını, gıybet etmenin haram ve büyük günah olduğunu söyler. 

b) Sözlü olarak gıybetin yapılmasına engel olamayacaksa hiç olmazsa yapılan gıybete ortak olmaz, gıybet sözlerini dinlemez, gıybet yapılan ortamı terk eder. 

Gıybet etmenin ayet ve hadislerde dünyada uygulanacak bir müeyyidesi bildirilmemiştir. Ancak devlet başkanı veya kurum ve kuruluşların en üst amirleri bu konuda uygun cezai müeyyideler koyabilirler. Dinen ise, affettirilmediği takdirde ahirette cezasını çeker. Onun için mümin gıybet etmemelidir. Etti ise günahına tövbe etmeli, gıybet ettiği kimseden af ve helallik dilemelidir. Aksi takdirde ahirette "müflis" durumuna düşerek sevaplarından gıybet ettiği kimseye vermek zorunda kalır. 

İftiranın Müeyyidesi ise Kur’an-ı Kerimde zikredilmiştir. Yüce Allah, namuslu bir erkek ve kadına iftira eden kimsenin cezası bunu dört âdil şahit ile ispat edemeyen müfterilerin cezalarının seksen sopa vurulması olduğunu ve bunların tanıklıklarının ebedî olarak kabul edilmemesi gerektiğini bildirmektedir (Nur, 24/40). Bu ceza, iftiranın ne kadar büyük bir günah olduğunu açıkça ortaya koyar. 

Fahri SAĞLIK 

Emekli Müftü