NATO Ve Batı’nın İki Yüzlülüğü

Müslüman ülkelerin ve tüm dünyanın gözü önünde, yaklaşık on aydır İsrail terör örgütü, Gazze'de katliam ve soykırım uyguluyor.  

NATO toplantısının yapıldığı saatlerde bile, Siyonist terör örgütü İsrail, bir okulu bombalayarak top oynayan onlarca çocuğu katletti. Zaten İsrail için okul, hastane, cami, kilise, sivil, kadın, çocuk veya bebek fark etmiyor.

İsrail’in yaptığı bütün bu vahşete rağmen, NATO, Gazze soykırımını gündemine bile almadı ve bir kınama bile yapmadı. 

Bu çerçevede sorulan soruya Erdoğan “Ukrayna ile Gazze’yi karıştırmamak gerek, her ikisi farklı şeylerdir” diyerek yaptığı zorlama yorumla acziyetini göstermiştir. 

ABD ve ortakları, üye olmayan Ukrayna’ya NATO olarak her türlü yardımı yapıyor da, NATO'nun en büyük ikinci ordusuna sahip ülke ve müritlerinin deyimiyle “dünya lideri” olarak, Erdoğan, Gazze’yi niye gündeme aldıramadı ve destek çıkaramadı? Ukrayna’da ölenler insanda, Gazze’de ölenler insan değil mi? 

Görüldüğü gibi lafla nutukla değil, icraatla iş yürüyor. Demek ki, “Terör devleti İsrail” gibi laflar, iç kamuoyunun gazını almak ve tepkileri azaltmak içinmiş. 

Kaldık ki, Gazze’ye niye yardım yapsınlar ki? İsrail’e bu desteği veren başta ABD ve diğer NATO üyesi ülkeler değil midir? Buna Türkiye’de dahil. Kendilerinin destek verdiği İsrail'i neden, niçin ve nasıl kınasınlar?

Türkiye dahil diyoruz çünkü, Erdoğan/AK Parti iktidarında, Gazze'deki katliam ve soykırıma rağmen Azeri petrolünün Ceyhan üzerinden İsrail terör örgütüne akmaya halen devam ediyor. 

Bilindiği gibi İsrail, petrolünün %40’nı Azerbaycan’da temin ediyor. Bu Türkiye’nin Kürecik ve İncirlik ile beraber İsrail terör örgütüne yaptığı en büyük destek değil midir? Gazze’yi bombalayan uçaklar ve diğer zırhlı araçlar herhalde suyla çalışmıyorlar!

İsrail’in Gazze’de aylardır/yıllardır devam ettiği katliam ve soykırıma sessiz kalan ve görmezden gelen hata destek veren NATO, Rusya ve Ukrayna savaşında ise Ukrayna’ya yardım ve desteğini beyan ederek, ikiyüzlü, çifte standart politikasını ve ABD’nin emellerine hizmet etmek için var olduğunu, bir kes daha ortaya koymuştur.

Kaldı ki, Rusya-Ukrayna savaşında NATO'nun temel amacı savaşı bitirmek, iki ülke arasında adil bir barışı sağlamak ve Ukrayna halkını korumak değil, Ukrayna ve Rusya savaşını devam ettirip, Rusya’yı zayıflatmaktır.

Diğer yandan, NATO’nun, ABD ve Batılı ülkelerin işgal gücü olduğunu hep söylüyoruz.  Her ne kadar NATO, Rusya’yı düşman olarak görse de asıl düşmanın, İslam ülkeleri olduğunu kendileri hiç çekinmeden itiraf etmişlerdir.  

1990’larda Dönemin İngiltere Başbakanı Thatcher bir NATO toplantısında: "SSCB yıkılmıştır, karşımızda düşman kalmamıştır. Ama düşmansız bir ideoloji yaşayamaz. Yeni bir düşman bulmamız lazım. Düşman aramaya ise gerek yok; yeni düşmanımız İslâm'dır" (7-8 Haziran 1990 İskoçya/Turnberry NATO Zirvesi) demiştir.

Bundan dolayı, eğer İslam ülkeleri, özgür ve bağımsız yaşamak, akan kan ve gözyaşının dinmesini istiyorsa, artık sömürülmek ve işgal edilmek istemiyorsa, kendi aralarında acilen birlik olmak zorundalar.

Bölünmüş, parçalanmış ve diyalogları kesilmiş bir İslam coğrafyasında, huzur ve barış olamayacağı gibi, emperyalist ve Siyonist sömürü ve işgale karşı da duramazlar.

İslam Birliği, İslam Dinarı ve İslam NATO’su hedeflerini hep dile getiren Erbakan Hocamız ve yol arkadaşları, 11 aylık iktidar döneminde, bunun ilk adımı olarak 15 Haziran 1997 yılında D-8’i kurmuştu. Ancak 22 yıldır tek başına iktidar olanlardan, D-8’i neden aktif hale getirmedikleri ve neden daha da büyütmedikleri sorulmalıdır.  BOP eş Başkanından elbette bu beklenemez.

Yaşananlara bakıldığı zaman, başta İslam ülkeleri olmak üzere, tüm insanlığın huzur ve barışı için D-8'in diyalog, adalet, eşitlik, adil düzen ve insan hakları ilkelerine çok acil ihtiyaçları vardır. 

Aynı zamanda bu maddeler, İslam coğrafyasının da kurtuluş reçetesidir. 

Ama bu birlikteliği, ABD ve Batının işbirlikçi, kukla lider ve iktidarlarının sağlaması ve buna önderlik yapması mümkün değildir.

Hepimiz şahidiz ki, Erbakan Hoca ve onun yol arkadaşları olan bugünkü Saadet Partisi’nin kadroları, hep bunları savuna gelmiş ve halen bunun mücadelesini vermektedirler. Çünkü biliyorlar ki, İsrail ve destekçisi Batılı ülkeler, ancak güçten anlar… 

Bütün dünyada, yapılmakta olan basın açıklamaları, kınamalar, protesto yürüyüşleri ve gösteriler, İsrail’in Gazze’deki katliam ve soykırımını durduramadığını görüyoruz. Elbette bunların hepsi önemli ve değerlidir ancak caydırıcı değildir. Caydırıcı olan, bu halkların iktidarlarının alacağı, askeri güç dahil yaptırımlardır. Çünkü İsrail’in tek anladığı dil, güçtür.

Artık Müslüman ülkeler bir araya gelmeli, İsrail ile bütün ilişkilerini kesmeli ve Filistin'e asker göndermelidir. Başka çare ve çıkar yol kalmamıştır. 

Vesselam