Üzerinde Güneş Batmayan Ülke’den Kraliçesine Veda!
Birleşik krallık ve commonvealth(İngiliz Milletler Topluluğu) bölgesi üyesi 14 ülkenin (sömürge) Kraliçesi II. Elizabet 96 yıllık ömrü içerisinde 70 yıl süren “Monarşi saltanatına” vefatı üzerine veda etti.
II. Elizabeth 1955’te 458 milyon kişi, yani neredeyse dünya nüfusunun 4’te birine hükmeden Büyük Britanya’nin Kraliçesi olarak tahta geçmişti.
Atlas Okyanusu üzerinde bulunan Britanya adasının tarihi milattan önceye dayanır. İskoçya ve Galler’e komşu olan adayı önce Angola Saksonlar daha sonra ise İngiliz ırkı olan normlar ele geçmişlerdir.
Avrupa’ya en yakın ülke olan İngiltere’nin, çoğu kaynakta sanayi devrimi sonrası sahip olduğu kömür yatakları sebebi ile zengin ve güçlü olduğu yer alıyor olsa da, esasında bu gücün kaynağının “küresel sömürgecilik” olduğu gerçeğini vurgulamak gerekir.
15. ve 16. Yüzyıllarda “Coğrafi Kaşifler” ile sömürgeciliğin öncülüğünü yürüten İspanya ve Protekiz’in ardından İngiltere’de kendi ticaret ağlarını kurmaya başlamıştır.
I.Elizabeth 1588 yılında Avrupa’nın en güçlü donanması olan İspanyol Aramad’sını bozguna uğrattığında Büyük Britanya’nın temellerini atmış ve böylelikle “sömürgecilik” hızlandırılmıştır. Daha sonra Kuzeyinde bulunan İskoçya ve İrlanda ile de birleşerek, Birleşik Krallığı oluşturmuştur.
Her ne kadar İskoçya ve İrlanda bir anlaşma ile birleşilmiş gibi görünse de önceki tarihi sicili bakımından sömürgenin bir parçasıdır. (1296’da Kral Edward hakemlik bahanesi ile geldiği İskoçya’yı işgal etmiş ve hakimiyeti altına almıştır. 1649-1653 yılları arasında Oliver Cromwel acımasız katliamları ve politikaları ile İrlanda’yı zorla İngiltere’ye bağlamıştır.)
Nitekim İngiltere I.Viktorya döneminde “Üzerinde Güneş Batmayan Ülke” ünvanını ekonomik veya siyasi gücü dolayısı ile değil, küresel bir sömürge imparatorluğu olduğuna atfen almıştır.
Büyük Britanya İmparatorluğunun oluşumunda dünyanın her tarafında milyonlarca kilometrekare üzerinde pek çok devlet işgal edilmiş, milyonlarca masum insan bu uğurda katledilmiş, köleleştirilmiştir.
Özellikle dünyanın ikinci büyük kıtası olan Afrika Kıtasına gelen Batılıların ötekileştiridiği ve “medeniyet getirmek istediği” topluluklar üzerinden başlattığı Kolonileşme süreci sömürgeciliğin en karlı kısmını oluşturmuştur. Afrika kıtasında kurulan kolonilerce köle ticareti, kölelerin sömürgede kullanılması, katliamlar, toplama kampları gibi pek çok acımasız fiiler ile Afrika halkalrı üzerinden binlerce İngiliz ailesi zengin olmuştur. İnsan olarak görülmeyen “köleler” alınıp satılmış, emekleri sömürülmüş, her fırsatta ağır cezalarla cezalandırlmış ve katledilmiştir.İngilterenin 5 yüz yıl süren sömürgesinde afrika halklarına yönelik varlığı “kanlı bir tarih” olarak karşımıza çıkmaktadır.
Küresel sömürgenin bir başka adresi de Amerika Kıtası olmuştur. “Cografi Kaşifler” öncesi Amerika’da yaşam süren 30 milyonun üzerindeki yerli halk işgale uğramış, evlerinden zorla çıkarılarak topraklarına el konulmuştur. Portekiz ve İspanya’nın yanı sıra İngiltere‘de sömürgesinin devamı olarak Kıta’ya nüfus taşımış, kendisine ait 13 koloniyle Kızılderili kanı üzerinden “Özgürlükler Ülkesi” ABD’yi kurmuştur.
Üstelik bu durumu küresel ölçekte meşrulaştımak için de yıllarca Western Fimleri ile yerli halkı “kafa derisi yüzen barbarlar” olarak dünyaya lanse etmiştir. Amerika Kıtası işgale uğradığı 1942’de %100 kızılderili nüfusa sahip iken kendi topraklarında büyük bir zulme, katliama uğramış ve bugün kıtanın sadece % 2’sinde varlık gösterebilen bir duruma düşmüştür.
Öte yandan İngiliz Sömürgesi başta Hindistan, Kuzey Amerika, Orta Doğu, Avusturalya ve Afrika dahil 458 ayrı nüfusa işgal ve sömürge ile hükmetmiştir.
Dünya’nın 2. Büyük kıtası olan Afrika Kıtasına “medeniyet getirmek” üzere gelen batılılar Afrikanın tarihini “Kölelik” ile başlatmıştır. Afrika’nın sahip olduğu kaynaklara ulaşabilmek içiin koloniler kuurldu
“Hindistan’a sahip olmak Dünya’ya sahip olmaktır” anlayışı ile İngilizler I.Elizabeth’in emri ile 1612 yılında bölgede ilk ticari merkezlerini kurmuşlardır. Doğu Hindistan Şirketi ticari bir amaçla başladığı faaliyetlerine birkaç yıl sonra politik gücü de ekleyerek bölgedeki etkisini artırmıştır. Ticari maksatla bölgeye gelen İngiliz sömürgesi “ticari ve siyasi” hakimiyet alanını genişletmiş ve bu durum bir sömürgeye dönüşerek hızla yol almıştır. İngiliz sömürgesi 1800’lere gelindiğinde Pencap bölgesi dışında kalan tüm Hindistan’ı etkisi altına almıştır.
Birleşik Kralık 1858’de Hindistan Kolonisi olarak; Hindistan, Pakistan, Bangladeş ve Myanmar’ın içinde yer aldığı bölgede Britanya Raj’nı kurmuş (Britanya Hindistanı) I.Elizabeth kendisini Hindistan İmparatoriçesi olarak ilan etmiştir. Bu fiili sömürge 1947’ye kadar sürdürülmüş hala da etkileri devam etmektedir.
Kraliçe’nin tacında bulunan ve değeri 100 milyon sterlin olan (440 milyon) Kohi Noor elması, İngilizlerin Hindistan sömürgesinden elde ettiği güce sembolik bir anlam yüklemektedir. İngilizlerin “Kraliçe Viktorya’ya hediye edildiğini” iddia ettiği Işık Dağı elması için Hindistanlı iş adamları ve sanatçıları tarafından “çalındı” iddiası ile II. Eizabeth’e dava açılmıştır.
Bu sebeple Hindistan’a yönelik İngiliz sömürgesi “Kralın Tacındaki Elmas” olarak ironik bir tabire de sahiptir.
İngiliz sömürgesinin bir diğer önemli hedefi ise İslam Coğrafyalarıdır. İngiltere özellikle Ortadoğu’ya hakim olmak, zengin kaynaklarına ulaşabilmek için Osmanlı varlığını hedeflerine ulaşabilmede bir tehdit olarak görmüştür.
Osmanlının iç ve dış dinamikleri üzerinden yürütülen pek çok strateji içerisinde ayrıca Yahudilere verdikleri “devlet kurma” sözünü yerine getirebilecekleri topraklara ulaşmak amacı da yer almaktadır.
İngiliz sömürgesi iki topluma devlet sözü vermiştir .Bunlardan birisi Van vilayeti ve Musul’u da içine alan Güneydoğu Anadolu’da bir Federal Kürt Devleti kurma sözüdür. Ancak İngiltere’nin himaye edeceği bu kurulumla alakalı Kürt aşiretlerden destek alınamadığı gibi, esasında bu hiçbir zaman gerçekleştirmek istemeyecekleri, sadece masada pazarlık payı olarak bırakılmış bir sözdür.
Diğeri ise dünyanın her tarafına dağılmış yurtsuz ve ve medeniyeti olmayan, aynı zamanda “küresel tefecilikle” zenginleşmiş üç yüz Yahudi iş adamından oluşan Üç Yüzler Kulübüne verilmiş olan “İsrail Devleti” sözüdür.
Kısaca hatırlayacak olursak; 1917’de İngiliz general Allenby’in Kudüs’ü işgal etmesi ile beraber Filistin’de İngiliz Askeri yönetimi başlatılmıştır. Dönemin İngiltere Dış İşleri Bakanı James Balfour Siyonist Baron Walter Rothschild’e gönderdiği mektupla “yahudiler için bir vatan vaad eden” belgeyi ulaştırmıştır. Belfour deklarasyonu Filistin topraklarında kurulacak bir israil Devleti için İngiltere’nin desteğini ifade etmekte aynı zamanda diasporadaki Yahudileri de Filistin topraklarına gelmeleri konusunda etkilemektedir.
Nitekim 1897’de Siyonist lider Theodor Harzel’in başkanığında gerçekleşen “Basel Konferansı” sonrasında “İsrail Devletinin kurulduğu” ilan edilmiştir. Siyonizt Lider Herzl, Balfour deklarasyonundan yola çıkarak Cennetmakan Abdulhamit’ten “tüm dış borçlarını silmek” vaadi ile Filistin’den toprak talebinde bulunmuştur. Cennet Mekan Abdulhamit’ten beklemediği şiddette bir tepki gören Herzl “Üç Yüzler kulübünü” toplayarak vaad edilen topraklara ulaşma noktasındaki Osmanlı tehdidinden bahisle, yeni stratejiler geliştirmiştir. Buna göre iç ve dış ihanetlere uğrayan Osmanlı İmparartorluğunun çöküşünü sağlayacak “halkı aç bırakmak, dinsizleştirme” gibi maddeler başta olmak üzere pek çok başlık belirlenmiştir.
Cennetmekan Abdulhamit Han’ın 1919’da tahttan indirilmesinin ardından 1920’de imzalanan Sevr Anlaşması içerisinde Balfour Deklarasyonu da yer almaktaydı.Ne yazık ki 1922’de Birleşik Kralığın Filistin Topraklarında kurduğu İngiliz Manda yönetiminin temellerini bu deklarasyon oluşturmaktaydı.
Balfour Deklarasyonu sonrası 1920 itibari ile Filistin Topraklarına Yahudi göçü, İngiliz Mandasının da desteği ve teşviki ile hız kazanmıştır. İngiliz sömürge güçleri Filistin’e gelen Yahudi nüfusunu silah zoru ile Filistinlilerin evlerine yerleştirmiş, direnenleri katletmiş veya evlerini yıkmıştır. İngiliz Mandası Bir taraftan Yahudi yerleşimine hız kazandırıken diğer taraftan silahli milisler yetiştirerek Yahudilere “askeri” güç kazandırmştır. İngiliz işgali ve Yahudi yerleşimine karşı direnen Filistin halkı askeri güç ile bastırılmıştır. Nihayetinde bu süreç 15 Mayıs 1948’de bir terör devleti olarak kurulmasına dek devam etmiştir.
Bir milyondan fazla Filistinli’nin evlerinden ve yurtlarından zorla çıkarılarak Lübnan, Suriye ve Ürdün’e sürüldüğü; Kur’anı Kerimde “etrafı mübarek kılınmış topraklar” şeklinde ifadelendirilmiş olan Filistin, dünya haritasından çıkarılmıştır. Siyon yıldızının yer aldığı bayrak Kutsal Kudüs Şehrine dikilerek resmen “İsrail Terör Devleti” kurulmuştur. O kara gün hala Nakbe olarak (yas günü) hafızlarımızda olup husumeti yüreğimize kazınmıştır.
Sonuç itibari ile İngiliz sömürgesi tüm dünyada yürüttüğü sömürü düzeninde özellikle Müslüman topraklarına yönelik yer altı ve yer üstü kaynaklarının sömürülmesi noktasında hiçbir ahlak ve etiğe sığmayacak katliam ve işkenceler gerçekleştirmiştir.
Tarihi sicilinde işgal, sömürge ve katliamların yer aldığı İngiltere Monarşi yönetimini günümüze kadar sürdürmekle beraber 2. Dünya Savaşından sonra hükmettiği küresel alan ciddi anlamda daralmış olup, kolonilerinden çekilmiş ve kendinden türettiği ABD’nin gölgesinde kalmıştır..
Hasılı, İngiltere’de güneş batmaya başlayalı çok oldu ve batmaya da devam edecektir.!