Neden böyle bir başlık attım?

 Antalya’da 23-26 Ekim 2019 tarihinde düzenlenen Türk Hepato Pankreato bilim cerrahi kongresinde konuşmacı olarak katılan Prof.Dr. İlgin Özden'in açılış konuşmasında bahsettiği bazı konulardan elde ettiğim çıkarımdan dolayı böyle bir başlık attım. Hem tıp dünyasının hem de hekimliğin sorunlarını korkusuzca dile getirmesi beni etkiledi. Çağımızda bencilliğin ve tembelliğin, çalışmadan kazanmanın prim yaptığı bir dönemde; bir profesör çıkıp hastalığı teşhis ediyor ve tedavi öneriyordu. Etkilenmemek mümkün değil. “Banane yaa!”diyebilirdi. Bu yazıma öyle bir başlık atmayı her haliyle hak ediyor.

Prof.Dr. Özden, kongrede yapmış olduğu konuşmasında sosyal uzlaşma, sosyal kontrattan bahsediyor.

Diyor ki;

“  ...doktorların birleşmesi yetmez, mümkün gibi gözükmüyor ama 80 küsur sağlık çalışanı kategorisi var. Bütün bunların bir kere birleşmesi lazım. Bu da yetmez! Bunun hastası var, hasta yakını var, sigorta sistemi var. Sonuçta genel bir uzlaşma sağlayabilirsek bundan bir hayır gelir”

Burada anahtar kelime “sosyal uzlaşma” Bu ifadeyi kullanırken meslektaşlarının sorunlarına  derinlemesine ele alıyor ve ciro baskısı ile doktor intiharlarını da gündeme getirmekten kaçınmıyor. Birilerine yaranma derdi yok.

İster istemez düşünüyorsunuz. Neden bu düşünce, bu zihniyet sağlık bakanlığında olmasın? Ülkemizde mutlu hekim ve mutlu hastayı başka bir sistemle oturtturmanız mümkün değil. Ayrıca dünya çapında bir sağlık sistemi ile sağlık turizmi olabilmesi işte bu uzlaşmacı akıl olursa hayata geçebilir.

Prof.Dr. Özden hem sorunu biliyor, nokta atışı yapıyor, yetmiyor hem de çözümü ortaya koyuyor.

Peki, Özden’in işaret ettiği “sosyal uzlaşma” nedir?

Bir kişinin veya grubun, toplumun diğer kesimlerinin haklarını yok saymamayı, ortadan kaldırmaya kalkmamasıdır. Herkesin birbirinin yaşam biçimine tahammül etmesidir. Bu sistem hoşgörü, dolayısıyla huzur ve barışı beraberinde getirir. Tanımı böyle geçiyor felsefe dünyasında Prof.Dr. Özden, sosyal uzlaşmanın adil ve adaletli olması için “bilinmezlik örtüsünden” bahsetmektedir. Wikipedia.org sitesine göre;  John Rawls tarafından tanımlanan bir kavram. Büyük ilgi toplayan bu görüş, Rawls'un toplum ve etik felsefesine katkıları arasında önemli yer tutar. Yapay bir araç olan cehalet örtüsü, bireyler arasında adaletin sağlanması için kullanılan bir benzetmedir. Prof. Özden adalet anlayışını meslektaşlarına şu şekilde özetliyor;

“...Ben size hasta, hasta yakını, hekim ilişkisi tanımladım. Bana diyeceksiniz ki, bu tanımladığınız şeyde doktor olmak istiyor musunuz? Cevabım, ”evet” kura ile seni hasta yakını yapsak, tamam, bir yakınının hastalanmasını kabul ediyor musun? Kabul ediyorsan tanımladığınız şey adildir. Ama hastayken kabul etmiyorsan bu durum adil değildir. Kaldı ki kimin ne olacağı da belli değildir”

Mealen diyor ki, bugün doktor olarak çalışıyorsun, yarın tedavi ettiğin hastanın yerinde olabilirsin. Hastaya adil ol ki sende hasta olunca sana adil olsunlar. Özden; bunun adaletin gereği olduğunu, adil karar vermek için Rawls’in ifade ettiği “bilinmezlik örtüsünü” anlamamız gerektiğinin önemini meslektaşlarına ifade ediyordu. Aslında doktor hasta ilişkisini sosyal uzlaşmanın bir parçası olması gerektiğine farkındalık oluşturuyor.

Eğer İslamcı değil ve gerçek Müslümanlığı yaşıyorsanız, yaşamınızın her alanında adil ve adaletli davranırsınız. Hangi meslek olursa olsun önce ahlak ve maneviyatı içselleştirmeyen birey maddiyatçı hareket eder ki beraberinde çatışmayı gerektirir. Bu durum mesleki kaos getirir ve hiç kimseye fayda sağlamaz.

Prof.Dr. Özden branşlar arası çatışmaya dikkat çekerek bu konuda da farkındalık oluşturuyor.

Özden; “...doktorların aslında uzmanlık dallarının çıkarlarına dokunulmasını istemiyor. Yani kateterlerimizi yaptıkları sürece radyologlarla kardeşiz ama tümörleri alıp, emekliye etmeye kalktığında; orada dur diyoruz. Branş tartışmaları çok kırıcı yere varıyor”

Böyle sıkıntıların olduğu bir yerde çözüm odaklı olmadığınız surece doktorlarımızın uzun süre devlette tutmamız mümkün değildir. Şimdiye kadar sorunlar hep halinin altına süpürüldü. Oysa Prof. Dr. Özden gibi sorunları bilen çözüm odaklı pek çok değerli doktorlarımızın aynı zamanda idarede de görev almak durumundadır. Yoksa sağlık sektörümüz kan kaybetmeye devam edecektir. Yeni bina yapmak sorunları çözmemektedir. Eğer içinde şifa dağıtan olmazsa, binanın hiç bir önemi yoktur. Binalar yaşanmışlıklarla anılır.

Umarım, hükumet edenler bu konuyu en kısa sürede çözerler.