Ayraç
Karanlıktan aydınlığa ulaşmak için ufkun sonundaki ışığa doğru araladı gözlerini, kara bir düşün kâbusundan uyandığına şükürle!
Yasaklı bir şiiri okuyan hürriyetine ulaşmış bir köle gibi, haram sevdalara yazılmış notları karaladı.
Güneşi sevdi, kamaşan gözlerini oğuşturdu önce, sonra alnından öptü sabahın ilk saatlerinde okuduğu kitabın, çevirdi sayfa sayfa çaresiz değildi, artık gerisini kendi yazacaktı hayatının.
Gücünü terinden alan bir pehlivan gibi güreşebilecekti, kalemin savaşıydı, yılların hasretiyle dayadı satırların alnına namlusunu sözlerin.
Biriktirdiği ne varsa dökecekti eteklerinde,
meydan onundu, dolaştı sokaklarında tümcelerin,
kıyısında durdu anımsadığı hikayelerin.
Çok zaman içini çekti, sıktı dişini ne vakit griydi bulutlar sağanaklarında ıslandı yağmurların, usulca üşüdü, duymasındı kimse ne vakit sırılsıklam bereketlense, nazarı çekerdi hücrelerine.
Sızlardı mahpus edilen onca kelime, parmaklarındaki kan gibi dolaşırdı damar damar kanayan ellerine.
Acının başkenti yüreğinden silinmiş şiirleri ezberleyen diline yamalamış, yangını dudaklarında duran onca lisanı derkenar ettiği andan alıp bu güne asmış.
Dayamış sabahın şakağına siftah-ı seherde topladığı dualardan derlemiş üzerine çiğ düşmüş güller gibi kokulu tebessümler.
Yanağına gamze yakışan taze gibi, sevişmiş güneşin oynaşıyla ısınırken teninde zaman, ismini koyamadığı bir yavrudan bahisler açmış, masummuş bebekken tüm dünya.
Ötelerin hayalini yüklemiş hafsalasına hamallığın en anlamlısı, lisanına dolanan her virdi zikir zikir bağlamış iç limanına.
Zincire vurulmuş hudutları aşmış kaç yakayı ulamış hududuna.
Kırmış aynalardaki çirkin suretleri ve ezbere okumuş ayetlerini kainatın ne bedel ödediyse helali hoş bir sedayla yazmış birer birer parçası ne varsa ömür manzarasında.
Şimdi bir molalık nefes almakmış muradı bir ayraç koyalım buraya..!
Nuray AYHAN...